Mevcut suni tartışmalar ülkenin tüm enerjisini emiyor. Neler kaçırdığımızın farkında değiliz. Dünyada yapay zekâ savaşları yaşanırken, biz üç kuruşluk şahsi menfaatlerimiz uğruna birbirimizle savaşıyoruz.
Ünlü psikiyatrist ve toplum bilimci Eric Fromm insanın doğal olarak özgürlüğü arzuladığını, fakat özgürlükle karşılaştığında çoğu kez korktuğunu söyler. Çünkü özgür olmak, kendi vicdanının ve aklının sorumluluğunu taşımaktır.
İnsan, bu sorumluluktan kaçtığında üç yola sapar:
- Otoriteye boğun eğmek
- Yıkıcılığa yönelmek
- Kalabalığın içinde eriyip gitmek
Türkiye’de yaşanan buhran tam da bu üç yolun gölgesinde şekilleniyor. Büyük kitleler güven arayışı ile otoriteye sığınıyor. Bazen öfkesini yıkıma dönüştürüyor. Çoğu kez de çoğunluğa uyarak kendi sesini kaydediyor.
Fakat Fromm hatırlatır: İtaat etmek huzur getirmez. Geçici olarak illüzyona sokar. Sadece bir süreliğine vicdan suskunluğu verir.
Gerçek huzur, özgürlüğün yükünü omuzlamaktır. Belki de bugün en çok ihtiyacımız olan şey, korkunun değil vicdanın sesine kulak verebilmektir.
Kalabalığın gürültüsüne karışmak değil kendi “Hayır'ımızı” duyabilmektir.
İnsan ancak kendi sorumluluğunu taşımaya cesaret ettiğinde gerçekten insan olur. Toplum da ancak böyle insanlar üzerine kurulduğunda yeniden ayağa kalkar.
Türkiye'nin ayağa kalkması gerekiyor. Kuraklık, göç, eğitimsizlik, güvenlik, hiper enflasyon ve verimsiz ekonomi gibi devasa sorunlarımıza çözüm bulmalıyız. Mevcut suni tartışmalar ülkenin tüm enerjisini emiyor. Neler kaçırdığımızın farkında değiliz. Dünyada yapay zekâ savaşları yaşanırken, biz üç kuruşluk şahsi menfaatlerimiz uğruna birbirimizle savaşıyoruz. Seksene dayanmış insanlar, artık kendisini değil yeni doğan çocukları düşünsünler. Çok yazık oluyor ülkeye...