Trump’ın Türkiye’ye dönük olumlu tutumuna karşı ihtiyatlı olmak gerekiyor.
Türk-Amerikan ilişkileri giderek kötülemekteydi. Biden’ın başkanlığı özellikle zor bir dönemdi. Başkanlık öncesi Rum lobisinin görüşlerine bir hayli açık olan bir eyaleti temsil eden Biden, Türkiye’ye dönük olumsuz düşüncelerini başkanlığına da taşıdı. Güvenlik bağlarının uzun bir geçmişi olduğunu biliyor, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Amerika açısından bu bağların öneminin azaldığını düşünüyordu. Türkiye ile ilişkilere fazla önem vermedi. Bir örnek vermek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’a resmen davet edilmeyi istediğini biliyordu ama davet gerçekleşmedi. Biden’ın liderler arası bireysel ilişkiler yerine kurumsal ilişkileri tercih ettiği ileri sürülebilir ama birçok ülkenin liderini Beyaz Saray’da ağırladığı da unutulmamalıdır. Buna ek olarak Biden, diğer bazılarının da içinde yer aldığı koroya katılarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin yaşadığı olayları “soykırım” olarak niteledi. Halbuki, ondan önceki başkanlar Türklerin duyarlılığını gözeterek olayları “Medz Yeghern” ya da “Büyük Felaket” olarak nitelemişlerdi.
Biden seçimleri kaybedince Türk hükümeti memnun oldu. Trump döneminde ilişkilerin iyileşeceğini umdu. Trump önceleri de Türk Cumhurbaşkanı hakkında olumlu değerlendirmeler yapmıştı. Şimdilik önemli somut bir gelişme kaydedilmiş olmamakla birlikte, ilişkilere dönük bir iyimserlik havası esiyor. Bu nereden kaynaklanıyor? İlkin, Sayın Erdoğan gibi Trump da kişisel ilişkilere dayalı diplomasiyi tercih ediyor. Her iki lider de karşılıklı görüşmeler yoluyla çok iş “çıkaracaklarına” inanıyor. Biraz önce de belirttiğimiz gibi Trump, Erdoğan’la daha önceki temaslarından memnun kaldığına dair açıklamalar yaptı. Buna karşılık, Erdoğan da Trump’tan “dostum” diye söz ediyor. Kısa bir süre önce iki lider telefonda görüştüler. Açıklamalara göre önemli dünya meselelerini ele almışlar, karşılıklı ziyaret üzerinde de anlaşmışlar. Böylece Cumhurbaşkanımız kendisine prestij getirdiğine inandığı Beyaz Saray ziyaretini gerçekleştirmiş olacak; Trump da Türkiye’yi ziyaret ederek ülkemizle ilişkilere verdiği önemi sergileyecek.
ABD, Suriye’de asker sayısını azaltmakla yetindi
Trump’ın Türkiye’ye dönük olumlu tutumuna karşı ihtiyatlı olmak gerekiyor. Başkaları kendi dediğini kabul ettikleri sürece Trump insanları seviyor, başka türlü düşündüklerini ifade ettikleri zaman ise kolayca aleyhlerine dönebiliyor. Halihazırda liderlerin farklı düşündüklerini göstermeye aday bir sorun var: İsrail. Erdoğan iki devletli çözümü tercih ettiğini, İsrail’in Gazze’yi ve Suriye’yi işgalden vazgeçmesi gerektiğini açıklamış durumda. Trump ise şu anda Netanyahu’yu İran’a saldırmaktan alıkoymaya çalışmakla birlikte, Gazze’nin Filistinlilerden arındırılarak ticari çizgide gelişmesini istiyor. Bunun yanında, Türkiye Amerika’nın askeri gücünü Suriye’den çekmesini de bekliyor. Trump başlangıçta Suriye’deki Amerikan askeri varlığını sonlandırmak istediğini ifade etmiş olmakla birlikte, şimdilik sadece asker sayısını azaltmakla yetindi. Amerikan ordusu Suriye’deki enerji kaynaklarını denetleyebilmek ve Kürtlerin özerkliğini korumaları, hatta bağımsız devlet kurabilmeleri, böylece varlığını ABD ve İsrail’e borçlu ve doğal müttefik olacak bir Kürdistan için, bu ülkede kalmaları gerektiği konusunda başkanlarını ikna etmiş olabilir.
Diğer birçok ülkeden farklı olarak Türkiye, Trump’ın devreye soktuğu gümrük vergilerinin kendisi için fırsat yaratabileceğini düşünüyor. Mevcut koşullarda Türkiye’nin Amerika’ya ihracatı artabilir. Ancak Trump, diğer ülkelerin Çin ile ticaretine kayıtlar getirecek olursa, Türkiye’nin Amerikan piyasalarına daha güçlü biçimde nüfuz etme hevesi zayıflayabilir. Bunun yanında yine hatırlanması gereken bir diğer husus Amerikan piyasasının güvenilmezliğidir. Türkiye’nin ihracatından rahatsızlık duyan bir Amerikan şirketi, ek vergiler konulması konusunda Amerikan başkanını kolaylıkla ikna edebilir.
Ufukta seçim diye bir başka tehlike de bulunmaktadır. Amerika’da her iki yılda bir Temsilciler Meclisi’nin tümü ve Senato’nun üçte biri için seçim yapılmaktadır. Şu anda Cumhuriyetçiler pek az farkla her iki kamarada da hakim konumda. Ancak, bu dağılım seçim sonrası kolaylıkla değişebilir. Göstergeler Trump’ın izlediği siyasetler sonucunda seçmen memnuniyetsizliğinin arttığını, bir buçuk yıl içinde Demokratların üstün konumda olduğu bir Kongre’nin oluşabileceğine işaret etmektedir. Trump Kongre’deki Cumhuriyetçi üstünlüğünü korumak için her türlü fedakarlık yapmaya hazırdır. Eğer seçmen desteğini güçlendireceğini düşünürse, Türkiye aleyhinde siyasetler izlemekten kaçınmayacaktır. Şunu da ekleyebiliriz ki, Türkiye’deki siyaset ortamı da Amerika’dan çok farklı değildir. Erdoğan giderek destek yitirmekte, belki de kaybedeceği bir erken seçime doğru yol alınmaktadır.
Türk-Amerikan ilişkilerinin iyileşmesi için köklü değişikliklere ihtiyaç olduğu aşikardır. Ancak ilişkinin sağlam temellere oturması için mevcut iki liderin hissiyatının ötesine geçilmesi gerekmektedir.