Sanayideki büyüme yeni yatırımlarla ya da kapasite artışıyla gelen bir büyüme değil. Tam tersine mevcut kapasitenin daha verimli kullanılması sonucu ortaya çıkan bir tablo gibi görünüyor.
Geçtiğimiz haftaki yazımızda iç talebe dayalı bir büyüme eğiliminde olduğumuzu detaylarıyla tartışmıştık. Pazartesi günü açıklanan büyüme verileri bu eğilimi tekrar teyit etti. İstanbul Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi (CEFIS) bünyesinde yaptığımız şimdi tahmin modelinde ikinci çeyrek büyümesini % 4,4 tahmin ettiğimizi geçen hafta paylaşmıştık. Gerçekleşme % 4,8 gelerek şimdi tahmin modelimizin öngörü gücünü bir kere daha ortaya koymuş oldu. Üçüncü çeyreğe yönelik tahminlerimize baktığımızda, büyümenin hızlandığını görüyoruz. Mevcut veriler üçüncü çeyrek büyümemizin %5,25 civarında olacağını işaret ederken, dördüncü çeyrekte büyümenin %5,42’ye çıkacağını, yıllık büyümenin de %4,53 civarında gerçekleşeceğini söylüyor.
Büyüme beklendiği gibi iç talep ağırlıklı
İkinci çeyrek büyüme verilerinin detayında gördüğümüz kompozisyon benzer bir şekilde yılın kalanında da devam edecek görünüyor. İkinci çeyrekte %4,8 büyüme kat eden ekonomimize sektörel bazda en büyük katkının deprem bölgesindeki faaliyetlerin etkisiyle inşaattan almaya devam ettiğimizi görüyoruz. İnşaat sektöründeki büyüme %10,9 olarak açıklandı. Uzun süredir ortalama büyümenin altında seyreden sanayinin ise %6,1 büyüme gerçekleştirdiği izleniyor. Trump’ın vergi artışları öncesi ABD’den gelen ithalat talebini karşılamaya yönelik küresel sanayi üretimine ihracat kanalıyla verdiğimiz destek ve iç talebin görece canlılığı sanayideki yıllık toparlanmanın ana nedeni görünüyor. Sanayideki büyüme yeni yatırımlarla ya da kapasite artışıyla gelen bir büyüme değil. Tam tersine mevcut kapasitenin daha verimli kullanılması sonucu ortaya çıkan bir tablo gibi görünüyor. Ülkemizin pahalılığından kaynaklanan rekabet gücündeki zorluk sanayiyi zorlamaya devam ediyor. Yine pazartesi günü açıklanan satın alma yöneticileri endeks verileri de sipariş ve üretim kayıplarının devam ettiğini gösteriyor.
Büyüme güçlenirken enflasyon nasıl düşecek
Büyümenin harcama kompozisyonuna baktığımızda, iç talep büyümesi ikinci çeyrekte %5,1gerçekleşirken, ihracattaki büyüme %1,7’de kalıyor. İthalat büyümesi %8,8 gerçekleşmiş durumda. İnşaat faaliyetlerinin etkisiyle de yatırımlar yukarı yönlü bir hareket gösteriyor. Talebin ana kaynağının deprem bölgesinin etkisiyle inşaat sektörü faaliyetlerinden ve içerideki iç talepten ve bunun etkisiyle büyük oranda dışardan ithalatla gerçekleştiği anlaşılıyor. Para politikasını geçen yılın başında sıkılaştırmaya başladığımızda birkaç çeyrek, ithalatta düşüş tüketimde bir gerileme izlerken şu anda tam tersi tüketimde ve ithalatta hızlanan bir artışı görüyoruz. Mevcut veriler bu eğilimin devam etmekte olduğunu maalesef göstermeye devam ediyor. İç talebin görece canlı olduğu bir ortamda, faiz indirimleri ile daha da artacağını öngörmek çok yanlış olmayacaktır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi büyümedeki hızlanma şimdi tahmin modelimiz tarafından da teyit ediliyor. Para politikasının en etkin olabildiği alan talep koşullarıdır. Bu durumda merkez bankamızın enflasyon ara ve ana hedeflerine nasıl ulaşacağı ciddi bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.
AB’de artan borç tuzağı bizi de pariteleri de etkilemeye aday
Gelecek haftalarda biraz daha detaylı tartışmaya çalışacağımız önemli dış bir gelişmeyi de burada vurgulamak istiyoruz. Avrupa’da başta Fransa ve İngiltere olmak üzere ciddi bir borç kriz alarmı oluşmaya başlamış durumda. Yaşlanan nüfus etkisiyle artan sosyal güvenlik harcamaları, iklim krizine yönelik harcamalar ve Trump‘ın hamleleriyle NATO ülkelerinin askeri harcamalarının GSYİH’ye oranını %5 yükseltme eğilimleri AB ülkelerinde ciddi bir kamu borcunun GSYİH’ye oranında artışı gündeme getiriyor. Bu sinyali alan bono piyasalarında da uzun vadeli faizlerde ciddi yükselişler görüyoruz. 2008 krizi sonrası kapitalizm tarihinin en düşük faiz ortamından geçen dünya ekonomisinde finans sektörünün faiz duyarlılığını önemli oranda artmış durumda. Faizlerdeki yükselişin bono tahvil portföylerinde vereceği zararı dikkate alacak olursak yaşananların ciddi sonuçları olabileceği açıktır. Bu durumun bizi de etkileyebilecek önemli sonuçları olabileceği gibi başta Euro/dolar paritesi olmak üzere rezerv paraların geleceği ile ilgili öngörüleri de ciddi biçimde etkileyeceğini vurgulamakta fayda var. Bu konuyu önümüzdeki haftalarda daha detaylı tartışmaya gayret edeceğiz.