Ne yazık ki, Türkiye'de eğitim seviyesi arttıkça işsizlik oranı da artmaktadır.
Son yıllarda şu yakınmayı çok sık duyar olduk: "Hani bu ülkede işsizlik vardı? Eleman arıyoruz ama bulamıyoruz."
Bulamıyorsunuz, çünkü iş arayan genç üniversite mezunu. Çocuğun hayali sizin önerdiğiniz işle aynı değil. Bu hayal için yıllarca okudu, büyük fedakârlıklar yaptı, ailesi emek ve para harcadı; geceleri uykusuz, gündüzleri soluksuz kaldı.
Bu çocuğa “Üniversite oku evladım” diyen biziz.
Alt ve üst yapısı yetersiz olduğu halde onlarca üniversiteyi açan, o genci, nitelikli eğitimden yoksun kurumlara yönlendiren de biz.
İşletme okumuş bir mezuna garsonluk ya da "call center" işi öneren yine biziz.
Ve sonunda, kendi branşında iş arayan gence “İş beğenmiyor. Aslında işsizlik diye bir şey yok” diyen de biziz.
Sorun gençlerde değil. Sorun bizde.
Evet, iş beğenmediği için çalışmayan bireyler olabilir. Ancak bu durum bu ülkede işsizlik olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bir meslek üzerine ihtisas yapmış kişilerin kendi alanlarında iş bulamaması, çok somut bir gerçektir. Kendi alanında iş bulamadığı için çalışamayan binlerce yükseköğretim mezunu var. Özellikle bazı bölümlerde, ciddi bir "bölüm enflasyonu" yaşanıyor.
İstihdam piyasasındaki kapasite ile mezunların beklentileri arasında bir uçurum var. Bu durum Türkiye’nin yükseköğretim politikalarının en temel sorunlarından biridir.
Bugün Türkiye’de 209 üniversite var ve üniversitelerde yaklaşık 7 milyon öğrenci eğitim görüyor. Ancak mezun istihdam verilerine göre kontenjan planlaması yapılmadığı için mezun olanların birçoğu mezun olduklarında, okudukları branşlarda iş bulamayacaklar.
Ne yazık ki, Türkiye'de eğitim seviyesi arttıkça işsizlik oranı da artmaktadır. Bu durum özellikle gençlerde ve kadınlarda daha da belirginleşiyor. Bu sorunun çözümü için bugüne kadar, meslek yüksekokullarının güçlendirilmesinden, üniversite-sanayi iş birliğinin artırılmasına kadar birçok öneri yapıldı, bazı adımlar atıldı ama sorun hâlâ devam ediyor.
Eğitimli bireylerin iş gücü piyasasında karşılaştığı zorluklar, ekonomik ve sosyal politikaların yapay zeka ve yeni teknolojilerin de ışığında yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.