Güçlünün kuralları belirlediği, oldubittilere doğru bir gidişat oluşmuş. Kimse kimseyi dinlemiyor, haklının yerini güçlü almış bulunuyor.
Adeta dünyayı riskler sarmış!.. Şöyle ki:
- Her şeyden önce dünyanın nüfusu 8 milyara dayanmış. Dünya bu kadar nüfusu kaldıramıyor.
- İnsanlık, fosil yakıtlarla çevre katliamıyla ve saldığı sera gazları ile adeta dünyayı zehirlemiş. Artık küresel ısınma, buzulların erimesi, mevsimlerin kaybolması ve kayması, fırtınalar, seller sıradanlaşmış. Adeta insanlık seyrediyor.
- Küresel yapılanmalar ve işleyiş, fonksiyonunu yitirmiş. Ne Birleşmiş Milletler var, ne de Dünya Ticaret Örgütü’nü kimse dinlemiyor.
- Güçlünün kuralları belirlediği, oldubittilere doğru bir gidişat oluşmuş. Kimse kimseyi dinlemiyor, haklının yerini güçlü almış bulunuyor.
- Dünyanın belli bölgelerinde savaşlar kangrene dönüşmüş. Savaşları durdurmaya kimsenin gücü yetmiyor ya da kimse niyet etmiyor.
- Jeopolitik savaşlar yetmiyormuş gibi şimdi de acımasız ve nereye evrileceği belirsiz ticaret savaşları devreye girmiş. Burada da birilerinin başlattığı bu savaşlar uluslararası ticareti adeta baltalıyor ve korumacılık öne geçiyor.
- Birden fazla ülkenin devreye girdiği çok kutuplu dünya oluşmuş. Bu gelişmelerin nereye varacağını kimse sorgulamıyor ya da merak etmiyor.
- Kriz kahini Nouriel Roubini’nin de ifade ettiği gibi kısıtlı demokrasiye, kleptokrasiye, oligarşiye ve otokrasiye geçilmiş.
Böylesi belirsiz bir dünyada sağduyu sahibi bazı düşünürler veya organizasyonlar nabız tutmaya çalışıyor ve araştırmalar yapıyor.
İşte bunlardan birisi de Dünya Ekonomi Forumu (WEF) tarafından hazırlanan “Küresel Riskler 2025 Raporu.” 900’ü aşkın uzmanın görüşüne başvurularak Küresel Risk Algı Anketi hazırlanmış. Anket; 2025 yılı mevcut riskleri, gelecek 2 yıla kadarki kısa-orta vadeli riskleri ve 2035 yılına uzanan uzun vadeli riskleri ekonomik, çevresel, jeopolitik ve toplumsal açıdan irdelemiş.
Çok çarpıcı ve düşünülmesi gereken bulgular ortaya çıkmış.
2025 yılının mevcut risk görünümünde;
- Yüzde 23 ile jeopolitik nitelikli devlet temelli silahlı çatışma ilk sırada çıkmış,
- Bunu yüzde 14 ile çevresel nitelikli aşırı hava olayları izlemiş,
- Üçüncü sıraya yüzde 8 ile jeopolitik nitelikli jeoekonomik çatışma yerleşmiş,
- Ne yazık ki ekonomik durgunluk yüzde 5 ile ancak altıncı sırada yerini alabilmiş,
- Toplumsal niteliğe sahip eşitsizlik algısı yüzde 2’de kalmış.
2027 yılına doğru risk algısı “artan küresel kötümserlik” yönünde:
- İlk sırada yüzde 52 ile istikrarsız ve felaket riski orta düzeyde dengesiz dönem almış,
- Bunu yüzde 31 ile türbülanslı yani artan küresel çapta felaket riskleri izlemiş,
- Yüzde 11’lik kesim küresel felaket riskini düşük yani durağan tahmin etmiş,
- Küresel çapta felaket risklerinin belirginleştiğini tahmin edenlerin oranı yüzde 5 olmuş,
- Sadece yüzde 1’lik kesim küresel felaket riskinin ihmal edilebileceğini öngörmüş.
2035’e kadar 10 yıllık risk algısında oranlar değişmiş durumda:
- Algı değişmiş ve ilk sıraya yüzde 45 ile büyük çaplı çalkantılar ve artan küresel felaket riski yerleşmiş,
- İkinci sırada yüzde 30 ile istikrarsız ve felaket riski orta düzeyde dengesiz dönem yer almış,
- Küresel çapta felaket risklerinin belirginleştiğini tahmin edenleri oranı yüzde 17’ye çıkmış,
- Son sırada yüzde 8 ile küresel felaket riskinin düşük olacağı tahmin edilmiş.
Raporda tırmanan ekonomik gerilimler ve küresel etkileri de sıralanmış.
- Küresel ticarette artan korumacılık eğilimleri ve belirsizlikler, ticaret politikalarında ani değişim risklerini yükseltiyor. “Global Trade Alert” verilerine göre zarar verici ticaret politikalarının sayısı 2017’de 600 iken, 2022-2024 döneminde 3 binin üzerine çıkıyor.
- ABD’nin öncülük ettiği tarife bazlı korumacılığın yaygınlaşmasının küresel ekonomide kalıcı hale geldiğini gösteriyor.
- Bu arada AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)’nın ticaret ortakları tarafından misilleme tehdidi yaratacağı ifade ediliyor.
- Son 5 yılda uygulanan ticaret kısıtlamalarının üçte ikisinin sübvansiyonlardan oluşması, kaynakların yanlış tahsisi ve yolsuzluk risklerini barındırdığı üzerinde duruluyor.
- Ticaret ve yatırım engellerinde milli güvenlik gerekçesinin öne çıkması da hükümetlerin özel sektör üzerindeki müdahalelerini artıracağı ve uluslararası faaliyetleri daha riskli hale getireceği belirtiliyor.
Sonuç olarak; küresel risklerin varlığı ve boyutu küresel ekonominin önünde ciddi bir engel olarak duruyor.