Dünyada demokrasiler can çekişiyor. Seçimler hâlâ işler gibi görünse de, “alternatifsizlik” halkları otoriter eğilimli liderlere mahkum ediyor. Kimi zaman yargı, kimi zaman para devreye girip bu "alternatifsizliği" körüklüyor.
Bölgemize baksak yeter;
- İsrail'de hakkındaki yolsuzluk davalarına rağmen Başbakan Netanyahu, koltuğu korumak için tüm bölgeyi yakmaktan çekinmeyeceğini gösterdi. İşin kötüsü Netanyahu’ya karşı makul bir alternatif de ortada yok.
- Lübnan ve Suriye, her ikisi de "iflas etmiş devlet" statüsünden otoriter eğilimli liderlerle çıkmaya çalışıyor.
- Yunanistan'ın ekonomisi iyi gidiyor gibi görünse de halk hayat pahalılığından, özellikle de kira yüksekliğinden muzdarip. Kamuoyu yoklamaları kurumlara güvenin en alt seviyeye indiğini gösteriyor. Yunan halkı desteği azalan Başbakan Miçotakis'i değiştirebilmek için halihazırda var olmayan, ancak "kurulma ihtimali olan" partilere bel bağlamış durumda; Sağda Samaras ve solda ise Çipras'ın "yeni parti kurma" ihtimali üzerine yapılıyor oy hesapları.
Miçotakis de ABD ve İsrail ile iyi ilişkiler üzerinden iktidarını devam ettirme peşinde; ABD ile Yunanistan arasında imzalanan son enerji anlaşmaları "zafer" gibi yansıtıldı kamuoyuna. Ancak Amerikan Exxon şirketinin Korfu Adası'nın batısında petrol-doğalgaz aramak için Yunan hükümeti ile imzaladığı anlaşmaların "hayata geçirileceğine" pek kimse inanmıyor. Bunda, arama faaliyetleri için 2027 yılının işaret edilmesi en büyük etken. Yunan basınındaki hava "o tarihe kadar kim öle, kim kala" kıvamında. Çünkü yapılan tüm araştırmalar, Korfu etrafında petrol-doğalgaz bulunma ihtimalini yüzde 20'nin altında gösteriyor.
Miçotakis'in Doğu Akdeniz'deki bir başka "büyük projesi", Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında elektrik alışverişi konusu ise, bizzat Rum tarafına takılmış gibi duruyor.
Elektriği mazotla üreten Rumlar, 5-7 cente ürettikleri bir kilovat saat elektriği halka 28-30 sentten satıyorlar. Eğer Yunanistan ile elektrik bağlantısı kurulursa fiyat yarı yarıya düşecek, elektrik üretimini tekelinde tutan iki şirket ve Kilise büyük zarar edecek. Dolayısıyla "kirli enerji kaynağı" kullanıldığı için ülke bütçesinden AB'ye yılda 400 milyon Euro ceza vermek, elektrik üreticisi oligarklar ve kiliseye karşı çıkmaktan daha kolay geliyor hükümete.
- Kıbrıs Rum Kesimi'nde de Cumhurbaşkanı Hristodulidis resmen ittifak yapmasa da, Rum Kesimi'ndeki en sağcı parti olan ELAM'ın söylemlerini kullanıyor. Hristodulidis'in karşısına sol kesimden ciddi bir potansiyel aday da ufukta görünmüyor.
Hristodulidis'in son kampanyası ise Kıbrıs Rum Kesimi'ni Schengen sistemine sokmak üzerine. KKTC topraklarını lafta "kendi ülkesine" katan, ancak Ada'nın kuzeyinde herhangi bir kontrolü bulunmayan Kıbrıslı Rumlar'ın bu halde Schengen'e nasıl girecekleri meçhul.
Schengen isteğinin altındaki asıl neden Rum ekonomisinin içine girdiği kriz; Rumlar, özellikle Rus oligarklara para karşılığı "altın pasaport" dağıtarak bütçeye milyarlarca Euro kazandırıyorlardı. Ancak Rusya'ya yaptırımlar ve AB'deki yeni kurallar nedeniyle artık bu yapılamıyor. Hristodulidis de bütçe açığını "altın vize" satarak kapatmak istiyor. Ancak "altın vize" satmak için ülkenin Schengen'de olması gerek. Schengen'e ilginin asıl nedeni bu.
- Türkiye'de ise durum malum; ana muhalefet yargı ile boğuşmakta, "Terörsüz Türkiye" bahanesiyle de Kürt siyasi hareketi etkisizleştirilmekte.
Doğu Akdeniz'de "alternatifsizlik" yeni düzen haline geliyor.