Gücünü; yüksek ve modern kapasitesini dünya pazarlarında ortaya koyan sektör, yeşil ekonomiye uyum hamleleriyle öne çıkıyor. Değişen ve dönüşen sektör ihtiyaçları, yerli makine kullanımını, yerinde üretim imkanlarının artırılmasını ve yeşil ekonomiye dayalı sanayiyi her zamankinden daha fazla talep ediyor.
Türkiye, tekstil ve hazır giyim alanında dünyanın önde gelen üreticileri arasında yer alıyor. Ürün sahasında olmasa dahi üretimde bir marka olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Yani köklü bir geçmişe sahip olduğu sektörde Türkiye, ‘üretimde marka’ gücü ile öne çıkıyor.
Üretimde marka olmasının altında yatan nedenler arasında pek çok oluşumu sayabiliriz. Öncelikle geleneksel sektörler arasında saydığımız tekstil ve hazır giyim, Cumhuriyet ile birlikte aranan sermaye yeterliliği oluşumuna katkıda sunan sektör oldu.
Türkiye’nin ilk müteşebbis neslinin oluşmasında kamu müteahhitliği ve tarım ve hayvancılığa kadar hatta onlardan önce katkı sundu. 1930'larda devletin kurduğu fabrikalarla yol alınan tekstil sektörüne zamanla özel sektör yatırımları da eklendi. 1970’lerden itibaren de hazır giyim yatırımları hızlandı. 1952'de açtığı kumaş tesisi Altınyıldız'dan sonra Türkiye'nin ilk büyük konfeksiyon tesisini, geçen hafta vefat eden duayen iş insanı Osman Boyner , İstanbul Topkapı’da 1971’de Beymen ile kurdu.
Türk müteşebbisinin, tekstil ve konfeksiyon sektörlerine yönelik yüksek yatırım heyecanı, sektörün gelişmesinde büyük rol oynadı. Yanı sıra pamuktan, vitrine giden ürüne kadar her alanda, entegre üretimde söz sahibi ülke olması Türkiye’yi, global rekabette öne çıkardı.
Yerli makineye ihtiyaç artıyor
Bu entegre yapının her kademesi, içinde bulunduğumuz günlerde özellikle yüksek maliyet ve finansa erişim, yanı sıra kur baskısı nedeniyle zorlu bir süreç yaşıyor. Yaşanan olumsuzluklardan etkilenen sahalar arasında tekstil boya ve terbiye de var kuşkusuz. Kümelenmenin önemli kalemlerinden olan boya ve terbiye sahası bugün, İstanbul, Tekirdağ ve ilçeleri, Bursa, Denizli, Kocaeli, Kayseri ve Gaziantep, Adana gibi tekstil ve hazır giyimin önemli merkezlerinde önemli sorumluluklar üstlendi, üstlenmeye de devam ediyor.
Sektörün artan maliyetler karşısında, yüksek kapasiteyi yönetmeye yönelik yeni stratejiler geliştirmeye ihtiyacı var. Bu konulara ilişkin görüş ve öneriler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Yeşil ekonomi metodlarıyla üretim, 2026’dan itibaren Avrupa Birliği’nin çıktığı yolda dünyanın en temel kurallarından biri haline gelecek. Bu açıdan dünyada 5 büyük üreticiden biri olan tekstil sektörünün tüm bileşenleri, yeşil üretimin bir parçası olmak zorunda. Yani müteselsil kefalet haliyle tekstil-konfeksiyonun her üretim yapısı, yeşil sanayi koşullarını karşılamak zorunda.
• Bu noktada tekstil terbiye ve boyaya bakıldığında, daha az su, enerji ve kimyasal kullanımına yönelik eğilimin çok güçlü olduğu görülüyor. Su kullanımının azaltılmasının yanı sıra geri dönüşüm imkanlarını artıracak yatırımlar sektörün önünü açıyor.
• Ar-Ge çalışmaları, makine donanımının mekanik boyutu kadar ve hatta daha fazla teknolojisinin çevre etkileşimi, girdi tasarrufu üzerine odaklanmalıdır.
• Yeni dönemde, pazarlar, ihtiyaçları önceden belirleyen ve yönlendiren şirketlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Bu açıdan tekstil ve hazır giyimde trendler önceden analiz edilmeli, talebin niteliği ve ölçeği ortaya konmalıdır.
• Verinin her zamankinden daha fazla değer taşıdığı günümüzde, öngörme ile birlikte fark yaratabilme imkanı için veri analizi yöntemlerini iyi kullanmak, işlem metodolijisini güçlendirmek gerekiyor.
• Endüstrilere ‘çözüm arenası’ olarak iki yılı aşkın süredir EKONOMİ okurlarına hizmet sunan haftalık ‘Nasıl?’ yazılarından birinde yazarımız Rüştü Bozkurt, konumuza katkı sunan şu cümleleri kuruyor: ‘Organizasyon odaklı iş yapma’ dediğimiz zaman temel bileşenlerine bakmalıyız. Birincisi uyum yeteneği. Değişim, dönüşüm, karmaşa iş örgütlenmesinin doğasında var. Her şeyin çok hızlı değiştiği bir zaman kesitindeyiz. Değişim ve dönüşümü gözleme, izleme ve uyum sağlama en ivedi sorumluluktur".
• Dünyada ‘yerinde üretim’ anlayışı çok sayıda ülkede ve bölgede hızla taraftar topluyor. İç pazar dinamiklerini elinde tutan sektörün, global piyasalarda da sanayici kimliğiyle etkinliğini artırması gerekiyor. Bu yeni yatırım şeklinde olabileceği gibi tesis satın alma yöntemi de kullanılabilir. Nitekim, Mısır gibi gelişen pazarlarda olduğu gibi Avrupa’da da bu alanda Türk şirketlerinin yatırımları artıyor.
• Değişen ve dönüşen sektörde tekstil terbiye ve boya sanayi, eskisinden daha fazla yerli makineye ihtiyaç duyuyor. Elektrikli komponentlerin yüzde 40 ile 70 oranında ithalata bağımlı olması risk oluştururken, yerli makine endüstrisinin uygun maliyet oluşturacak ortak çözümler üretmesi gerektiğine işaret ediliyor.