CIPD’nin İngiltere’de yaptığı araştırmaya göre çalışanların yaklaşık üçte biri tatilde iş için özel bir zaman ayırıyor. Bu da tatillerin işten kopuş değil, yalnızca işin ritmini yavaşlatma dönemi haline geldiğini gösteriyor.
Yüksek ücretin bedeli özgürlük mü?
NatWest’in bulguları daha da çarpıcı: yıllık geliri £100.000’in üzerinde olan çalışanların yaklaşık üçte ikisi tatilde de iş ile uğraşıyor. Yani yüksek maaş, daha özgür bir tatil getirmiyor; aksine daha fazla sorumluluk ve erişilebilirlik baskısı anlamına geliyor. Başka bir deyişle, “iyi kazanmak” tatili daha konforlu hale getirse de zihinsel özgürlük sağlamıyor.
Bizde kültürel bir zorunluluk
Türkiye’de ise durum biraz farklı. Sadece üst gelir grubundakiler değil, düşük gelirli çalışanlar da tatilde telefonlarını açmak, e-postalarına bakmak zorunda hissediyor. Kültürümüzde patron ya da yöneticinin “tatilde bile olsa ulaşılabilir” beklentisi çok yaygın. Bu da tatilin gerçek anlamda kopuşa değil, “işi yanımızda taşıdığımız” bir döneme dönüşmesine yol açıyor.
Beyaz yaka için dinlenme lüksü
Özellikle beyaz yakalı çalışanlarda işten kopamama hali daha da belirgin. Tatilde bile e-postalara bakmak, mesajlara yanıt vermek ya da online toplantılara girmek, zihinsel olarak hiç izin yapmamamıza yol açıyor. Bu yüzden “tatil” kavramı, sadece mekân değişikliğine indirgenmiş durumda.
Eylül geldi, tempo başladı
Üstelik takvimler Eylül’ü gösterdiğinde, yaz tatilleri geride kalıyor. İş dünyası tekrar hızlanıyor; fiziksel toplantılar, konferanslar ve zirveler arka arkaya geliyor. Yani tatil dönüşünde dinlenmiş olmak her zamankinden daha kritik. Çünkü yeni sezonun temposu, tazelenmiş bir zihin ve enerji gerektiriyor.
Gerçekten dinlenmek mümkün mü?
Tüm bu tabloya rağmen, kısa tatillerde bile gerçekten dinlenmek mümkün. Bunun için birkaç noktaya dikkat etmek gerekiyor:
- Tatili enerji toplama fırsatı olarak görmek
Tatil yalnızca uyumak değil; zihni ve bedeni farklı şekilde harekete geçirme zamanı olmalı. - Süreyi değil, niteliği önemsemek
Her güne onlarca etkinlik sıkıştırmak yerine daha sakin, daha yoğun deneyimlere odaklanmak dinlenmeyi artırır. - Doğayla temas kurmak
Araştırmalar doğada geçirilen zamanın stres hormonlarını düşürdüğünü, uyku kalitesini artırdığını gösteriyor. - Teknolojiden uzaklaşmak
Tatilin en büyük tuzağı, e-postalar ve bildirimlerdir. Telefon kullanımını sınırlamak, gerçek kopuş sağlar. - Küçük ritüellerle tatil ruhunu sürdürmek
Tatil bitse de akşam yürüyüşü ya da hafta sonu ekranlardan uzak kalmak gibi alışkanlıklarla tatil dinginliği korunabilir.
Temelin kazı, beyaz yakanın e-postası
Karadenizli Temel elinde bir kazla dolaşırken arkadaşına rastlar.
— “Ne yapacaksın bu kazı? Bari hayvanat bahçesine götür,” der arkadaşı.
Bir hafta sonra yine karşılaşırlar. Temel hâlâ kazla gezmektedir.
— “Ben sana bu kazı hayvanat bahçesine götür dedim!” der arkadaşı şaşkınlıkla.
Temel cevaplar:
— “Götürdüm ya, şimdi de sinemaya götürüyorum.”
Tatilde e-postalarımızı yanımızda taşımamız da biraz buna benziyor. İşten kopmak yerine, işi sadece farklı mekânlara götürüyoruz.
Tatil, yalnızca gün sayısıyla değil, nasıl değerlendirildiğiyle anlam kazanır. Yüksek gelir grupları sorumluluk baskısından, düşük gelir grupları ise kültürel beklentilerden dolayı tatilde de işten kopamıyor. Özellikle beyaz yakalılar için bu durum daha belirgin. Ancak tatili “kaçış” değil “yenilenme” olarak görebildiğimizde, kısa izin günleri bile zihinsel ve bedensel olarak bizi tazelemeye yetebilir.