Dış ticaret açığımızın neredeyse yarısı Çin’den kaynaklanıyor. Buna Vietnam’ı da eklersek, sadece iki ülkenin dış ticaret açığımızdaki payının %52,6’ya çıktığını görüyoruz.
Geçen haftaki yazımda değindiğim giyim ve ayakkabı sektörlerinde yaşanan sıkıntıların önemli nedenlerinden birisi, her iki sektörde de ithalatın son yıllarda hızlı bir şekilde artması. Bugün, sadece bu iki sektörde değil, toplam ithalatımızda payları giderek artan Çin ve Vietnam ile karşılıklı ticaretimizde oluşan dengesizliğe değineceğim. Ancak öncesinde, sevgili Hakan Kara’nın Çarşamba günü gündeme getirdiği, hazır giyim fiyatlarının artışıyla ilgili TÜİK’in yayınladığı iki verinin birbiriyle uyumlu olmaması konusundan bahsetmek istiyorum. Geçen haftaki yazımda, TÜİK verilerinin doğru olduğu varsayımıyla bir analiz yapmıştım. Elbette, zihnimin bir yerlerinde TÜİK verileriyle ilgili şüpheler olsa da elimizdeki resmi veriler bunlar olduğu için, bu şüphelere yazımda yer vermemiştim. Fakat şimdi Hakan Kara’nın dikkati sayesinde, TÜİK’e ait perakende satış hacim endeksinden izlenen giyim fiyatlarının gelişimiyle, tüketici fiyat endeksindeki giyim fiyatlarının seyrinin, farklı bilgiler içerdiğini görüyoruz. Şöyle ki, TÜİK verilerine göre son beş yılda perakende giyim satış fiyat endeksi 8 kat artarken, tüketici fiyat endeksi kapsamındaki giyim fiyatları ise 2,7 kat artmış. Yine Hakan Kara’nın hesabıyla, bu dönemde tüketici fiyat endeksindeki giyim satış fiyatları, perakende satış endeksindeki giyim fiyatları kadar artmış olsaydı, tüketici fiyat enflasyonu bugün 12,5 puan daha yüksek olacaktı. Ümit edelim ki TÜİK, kısa zamanda bu konuyla ilgili kafa karışıklığımızı giderecek ikna edici bir açıklama yapar.
Bugünkü konumuza dönecek olursak... Türkiye, çok uzun yıllardır dış ticaret açıkları veren bir ülke. Özellikle hızlı büyüdüğümüz dönemlerde, hele bir de Türk Lirası reel olarak değer kazanmışsa, ithalatımız hızlı bir şekilde büyüyor ve dış ticaret açığımız da genişliyor. Dış pazarlarımızdaki gelişmelere daha duyarlı olan ihracatımızda ise yine özellikle Türk Lirası’nın reel olarak değerli olduğu dönemlerde, ithalattaki artışa ayak uyduran bir büyüme göremiyoruz. Bu resme, TÜİK’in verilerini kullanarak Tablo 1’den biraz daha yakından bakalım:
Dış Ticaret Dengesinin Gelişimi
GSYH (Milyar $) |
İhracat (Milyar $) |
İthalat (Milyar $) |
Dış Ticaret Dengesi |
İhracat/GSYH (%) |
İthalat/GSYH (%) |
|
2013 |
959.0 |
161.5 |
260.8 |
-99.3 |
16.8 |
27.2 |
2014 |
939.2 |
166.5 |
251.1 |
-84.6 |
17.7 |
26.7 |
2015 |
864.3 |
151.0 |
213.6 |
-62.6 |
17.5 |
24.7 |
2016 |
869.4 |
149.2 |
202.2 |
-52.9 |
17.2 |
23.3 |
2017 |
859.1 |
164.5 |
238.7 |
-74.2 |
19.1 |
27.8 |
2018 |
781.4 |
177.2 |
231.2 |
-54.0 |
22.7 |
29.6 |
2019 |
761.4 |
180.9 |
210.3 |
-29.5 |
23.8 |
27.6 |
2020 |
720.3 |
169.7 |
219.5 |
-49.8 |
23.6 |
30.5 |
2021 |
816.6 |
225.2 |
271.4 |
-46.2 |
27.6 |
33.2 |
2022 |
906.3 |
254.2 |
363.7 |
-109.5 |
28.0 |
40.1 |
2023 |
1118.0 |
255.6 |
362.0 |
-106.3 |
22.9 |
32.4 |
2024 |
1323.8 |
261.8 |
344.0 |
-82.2 |
19.8 |
26.0 |
Kaynak: TÜİK
Tablo 1’de en çok altı çizilmesi gereken konu, ihracatta çok büyük başarılar elde edildiğine yönelik siyasi söylemlere karşın, milli gelire oranla bakıldığında ihracatın 2017’den beri neredeyse yerinde sayıyor olmasıdır. Öte yandan, ithalatın milli gelire oranı, 2016’dan 2022’ye kadar çok hızlı bir şekilde artarken, son iki yılda bir yandan altın ithalatına getirilen kısıtlama, diğer yandan da emtia fiyatlarındaki düşüşle birlikte geçici olarak iyileşmiş gözüküyor. Geçici dememin nedeni, ithalatın 2025’te yeniden hız kazanmaya başlaması ve dış ticaret açığımızın genişlemesi.
İthalat gücünü koruyor
Tabloya baktığımızda, ithalatın çok artmıyor gibi gözükmesi bizi yanıltmasın. Yukarıda belirttiğim gibi, altın ithalatı kısıtlaması ya da bizim kontrolümüzde olmayan petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki düşüşlerin etkisini bir tarafa bıraktığımızda, ithalatın son yıllarda gücünü koruduğunu görüyoruz. Veriyle konuşmak gerekirse, tüketim malı ithalatı 2019’da milli gelire oranla %2,8 seviyesindeyken, bu rakam 2024’te %4,1’e yükselmiş. Durum 2025’te de pek parlak gözükmüyor: Yılın ilk yarısında toplam ithalatımız %7,2 artarken, tüketim malı ithalatımız %13,9 büyümüş.
Bu verilerin bize anlattığı en önemli şey, ihracatımızı artırmakta zorlanırken, geçici faktörleri bir tarafa bıraktığımızda, ithalatımız artmaya devam ediyor. Bunun sonucunda, hem dış ticaret hem de cari işlemler dengemiz baskı altında kalıyor. Bunun aksini söyleyenlerin sesi daha çok duyuluyor olsa da, resmi verilere göre durum bu.
Şimdi gelelim Çin ve Vietnam meselesine. Özellikle dünyada olup bitenleri göz önüne aldığımızda, dış ticaretimizin daha granüler bir şekilde analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün, hangi işkolunda olursa olsun reel sektör temsilcileriyle konuştuğumuzda, Çin’in hem tedarik zincirlerindeki artan dominansı nedeniyle üretim tarafında, hem de muazzam rekabetçiliği ve devasa kapasite fazlası nedeniyle ithalat ve tüketim tarafında Türkiye için çok ama çok önemli bir ekonomik aktör olduğunu görüyoruz. Dünyada herkes için zaten bu böyle, bunda yeni bir şey yok diye düşünebilirsiniz; ama aslında Türkiye’deki Çin etkisi, başta ABD olmak üzere birçok ülkeden daha fazla ve bizim aleyhimize daha dengesiz.
Türkiye’nin Çin ve Vietnam ile Ticaret Dengesi
Milyar $ |
Çin |
Vietnam |
2013 |
-21.5 |
-1.6 |
2014 |
-22.8 |
-1.9 |
2015 |
-22.8 |
-1.8 |
2016 |
-22.5 |
-1.5 |
2017 |
-20.7 |
-2.4 |
2018 |
-18.4 |
-1.6 |
2019 |
-16.4 |
-1.2 |
2020 |
-20.2 |
-1.1 |
2021 |
-28.6 |
-1.2 |
2022 |
-38.1 |
-1.7 |
2023 |
-41.7 |
-2.3 |
2024 |
-41.5 |
-2.6 |
2025 Haziran (yıllık) |
-44.4 |
-2.6 |
Kaynak: TÜİK
Tablo 2’den de çok net görüldüğü gibi, Türkiye’nin Çin ve Vietnam ile ticaret dengesi seneler içinde çok hızlı bir şekilde bozuldu. 2025’in Haziran ayı itibariyle, yıllık dış ticaret açığımız 89,2 milyar dolar. Bu dönemde Çin’e karşı verdiğimiz açık ise 44,4 milyar dolar. Yani, dış ticaret açığımızın neredeyse yarısı Çin’den kaynaklanıyor. Buna Vietnam’ı da eklersek, sadece iki ülkenin dış ticaret açığımızdaki payının %52,6’ya çıktığını görüyoruz.
Acil önlemler almamız gerekiyor
Bu köşedeki ilk yazımda, Türkiye’nin Çin probleminin Amerika’nınkine göre çok daha büyük olduğunu yazmıştım. Bu gerçeği vurgulamaya devam edeceğim. Konu sadece artan dış ticaret açığı ve döviz ihtiyacı değil. Asıl konu, Çin ve Vietnam gibi ülkelerden, neredeyse kontrolsüz bir şekilde yapılan ithalatın, Türkiye’nin imalat sanayi üzerinde yarattığı ağır tahribat. Büyük bir sanayisizleşme tehdidiyle yüzyüze olduğumuzu unutmadan, acil önlemler almamız gerekiyor. Umarım sesimiz duyulur.