Oy birliği ilkesi şimdilik korunuyor gibi görünse de Avrupa Birliği'nin temelini oluşturan "refahta ve külfette ortaklık" ilkesi ortadan kalktı.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa'da oluşturulan "başarı hikayesi", yerini düşüşe bıraktı. Avrupa Birliği bu düşüşü geri döndürebilir mi? -Şimdilik- cevap hayır.
Avrupa Birliği projesi, ABD'nin öncülüğünde, kendisine bir "ticari partner" yaratmak için oluşturulurken, dizaynı Soğuk Savaş’ın yarattığı "zorunlu barış dönemine uygun" şekilde yapıldı. ABD'nin yaklaşık 70 yıl boyunca sağladığı "güvenlik şemsiyesi" işe yaradı. Avrupa kıtası giderek zenginleşen bir coğrafya haline geldi.
Bu zenginleşme Soğuk Savaş'ın bitimiyle kendilerine gidecek yön arayan eski Demir Perde ülkeleri açısından bir çekim merkezi oldu ve AB doğuya doğru genişledikçe genişledi.
Ancak bu genişleme bugünlerde, başlangıçta daha küçük, daha kompakt, karar alması daha kolay olan Avrupa Birliği'nin dizaynını da zorlamaya başladı. Küçük ülkelerin büyükler tarafından "yutulmasını" engelleyen, refahı tüm kıtaya dağıtmayı amaçlayan kritik konulardaki "oy birliği ilkesi", bugünlerde AB'nin en büyük sorunu haline geldi.
Son zirvenin sonucu, çok vitesli Avrupa
Rusya'nın Ukrayna saldırısını "kendi arka bahçesinde" karşılayıp, tutmak isteyen Avrupa Birliği şimdilerde elini iyiden iyiye zayıflatan -Lizbon Antlaşması'nın 122'inci maddesinden gelen- "oy birliği ilkesini" bir şekilde bertaraf etmenin yolunu aramaya başladı.
Brüksel'de yapılan son zirve bu arayışın sancılarıyla geçti.
Zirve toplantısının ana konusu, Ukrayna'nın Rus ordusuna karşı direnmeye devam etmesini sağlamak için kaynak yaratmaktı. Almanya'nın eski Savunma Bakanı Ursula Von Der Leyen'in Başkanlığı'ndaki AB Komisyonu bunun için Avrupa kıtasında halihazırda dondurulmuş durumdaki Rus varlıklarının kullanılması formülünü ortaya attı. AB içinde Moskova'ya yakın durmaya dikkat eden Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin karşı duruşu nedeniyle de oy birliği ilkesinden vazgeçmenin yolları aranmaya başladı.
Ancak gerek Rusya'nın "mal varlıklarımı kullanırsanız, dava açarım" tehdidi, gerekse küçük ülkelerin "oy birliği ilkesinden" vazgeçmemek adına kararlı duruşu nedeniyle, yaklaşık 210 milyar Euro’luk Rus varlıklarının Ukrayna savaşı için kullanılmasına ilişkin karar -şimdilik- alınamadı.
Yerine, AB'nin Ukrayna savaşını devam ettirebilmek için "yine borçlanması" üzerinde uzlaşıldı. AB, önümüzdeki iki yıl için Ukrayna'ya 90 milyar Euro’luk kredi verme kararı aldı. Ancak bu uzlaşma bile tam olamadı; Yine Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, bu borcun finansmanının dışında bırakıldı. Sonuç; oy birliği ilkesi şimdilik korunuyor gibi görünse de Avrupa Birliği'nin temelini oluşturan "refahta ve külfette ortaklık" ilkesi ortadan kalktı.
Kararlı duruş gösterememek AB'nin sonunu getirir mi?
AB bu kararla küresel rekabet açısından bir yara daha almış görünüyor; ABD ve Çin'in teknolojiden enerjiye kadar attığı dev adımlara yetişmek için ihtiyaç duyduğu yatırımı yapamayacak. Bunun yerine para Ukrayna'ya harcanacak. Ukrayna savaşı, Avrupalı vergi mükelleflerinin sırtından finanse edilecek.
Başta Almanya gibi güçlü ülkelerin AB'nin temelini sarsan "dizayn sorunlarını düzeltecek" formülleri hâlâ yaratamamış olması, Avrupa kıtasının küresel rekabette "cüce" olmaya devam edeceğinin göstergesi gibi.
450 milyon nüfuslu, küresel ekonominin -şimdilik- altıda birini temsil eden, ancak giderek zayıflayan ve dağılan bir "stratejik cüce"...