Otuzuncu COP toplantısı (COP30) Brezilya’da Amazon ormanlarının ortasında bir kasabada başladı. Yine dünyadaki tüm devletlerin temsilcileri, uluslararası kuruluşlar, şirketler, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri, iklim değişikliğine karşı alınacak tedbirleri tartışacaklar. İklim değişikliği malumunuz goygoya çok açık bir konu. Gelin size bu seneki COP toplantısında kimsenin açıktan söylemediği, ama herkesin esas derdi olan konuyu söyleyeyim: Çin.
İklim değişikliğiyle mücadelede dünyanın önünde iki seçenek var: Ya kısa dönemde iklim hedeflerini yakalayıp Çin’i zengin edeceğiz ya da iklim hedeflerini uzun vadeye yayıp başka ülkelerin de bu dönüşümden para kazanmasını sağlayacağız. Konu bu kadar basit. Neden derseniz, bugün yeşil enerjinin fosil yakıtlardan daha ucuza elde edilmesini sağlayan maliyet düşüşü, bu enerji kaynakları için gerekli ürünler Çin’de yapılırsa mümkün oluyor.
Denebilir ki üçüncü alternatif, Çin’de üretilmeyeceği için pahalı olacak yeşil teknoloji ürünlerine daha çok para vermek. Şu an sadece yaşlı tüketicilerin bu kadar parası var; ancak onların iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarını görecek ömrü kalmadı. Gençlerinse, dünyanın neresinde olursa olsun, parası yok. Zaten kıt kanaat geçiniyorlar. İklim değişikliğiyle ilgili şiir yazabilirler; ancak para veya oy vermezler.
Harvard Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Merkezi, COP’a istinaden “Yeşil Teknolojilerin Kompleksitesi Endeksi” (Greenplexity Index) isimli bir çalışma yayımladı. Çalışmada daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşması vesilesiyle bu köşede de bahsettiğim “ürün uzayı” metodolojisi kullanılarak hangi ülkelerin yeşil teknoloji değer zincirinde kapasite geliştirdikleri analiz edilmiş. Bu eserde yarı iletkenler, elektrik şebekesi, büyük kapasiteli piller, ısı pompaları, elektrolizörler, yakıt hücreleri, güneş vb. 14 değer zinciri incelenmiş. Sonuç: Daha kompleks ürünler üreten ülkeler aynı zamanda daha çok çeşit ürün üretiyor. Bu durum hem tüm sanayi ürünleri hem de yeşil teknoloji ürünleri için geçerli. Ancak yeşil teknolojide bu ilişki daha güçlü. Zira bu teknolojilerin değer zincirlerindeki ürünleri üretmek için benzer beceriler gerekiyor.
Bu değer zincirlerindeki ürünleri NACE kodlarına göre analiz edip hangilerinde karşılaştırmalı rekabet gücü daha fazla diye bakınca, yeşil teknoloji ürününde rekabet gücü yüksek olan ülke Çin çıkıyor. Dünyada güneş paneli üretiminin %80’ini, büyük kapasiteli lityum pil üretiminin %75’ini zaten Çin yapıyor. Çin’in bu ürünlerdeki başarısının sırrıysa aşırı yatırım. Mesela Çin’deki güneş paneli kapasitesi dünyanın 2032’ye kadar yatırım talebini bir senede karşılayabilecek kadar fazla. Bu sayede dünyada güneş paneli fiyatları geçen sene %42 oranında düştü. Pakistan dünyada en çok güneş enerjisi yatırımı yapan altıncı ülke olduysa ve Nepal’de elektrikli araç kullanım oranı Norveç ile denk seviyelere geldiyse, tüm bunların ardındaki sır Çin’deki aşırı kapasite.
Oysa bu ürünleri Türkiye’de üretebilmek mümkün. Üretiyoruz da. Hatta Çin’i saymazsak, gelişmekte olan ülkeler arasında mevcut üretim yapısı itibariyle yeşil teknolojideki ürünlere en kolay sıçrama yapabilecek ülkeyiz. Geçen sene yayımlanan Dünya Bankası Dünya Kalkınma Raporu’nun bulgusu da bu yönde. Problem şu ki bu alanda rakibimiz olan Hindistan, Bulgaristan ve Meksika gibi biz de Çin ile rekabet edecek maliyet yapısına erişemiyoruz. Hal böyle olunca, binbir yerlileştirme politikasıyla kurduğumuz güneş türbini kanadı fabrikaları kapanıyor. Çin, elektrikli araçlar sektöründe bu hızla giderse yakında otomotiv yan sanayiimiz de aynı duruma düşecek. Zira elektrikli araçlar yan sanayiye fazla bağlı değil. Aynı zamanda Avrupalıların aksine Çinlilerin, bizim yan sanayimizle çalışmalarına gerek de yok.
Ana soruya geri dönelim: İklim hedeflerinin aciliyeti mi daha önemli, yeşil teknolojilerde yerli kapasite geliştirilmesi mi? ABD Başkanı Donald Trump açıkça ikincisini seçti. Çin ürünlerine ABD pazarını kapadı ve Paris Anlaşması’ndan çekildi. Avrupa ise henüz ne yapacağını bilmiyor. Bizim gelir seviyemizdeki sanayileşmiş ülkelerde de durum pek farklı değil. Bakalım, tam olarak ne yapacağımıza biz ne zaman karar vereceğiz? Çin’de imalat sanayiinin gelişimi ve buna karşı ne yapabileceğimize dair yazmaya devam edeceğim.