2024’te Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin %7,5’i güneş enerjisinden gelmiş. Pakistan’da bu oran %25. Aradaki fark Pakistan’da güneş enerjisinin dağıtık niteliğinden ve diğer enerji kaynaklarının kıtlığından kaynaklanıyor.
Dünya enerji sisteminin nasıl dönüşeceğini takip etmek isterseniz Pakistan’a bakabilirsiniz. 2023’te Pakistan’da ulusal şebekeye bağlı güneş enerjisi santrallerinin kurulu gücü 1,3 GW iken bu güç 2025’te 5,3 GW’a çıkmış. Ancak esas enteresan olan, bu değil. Sadece 2024’te Pakistan, 17 GW’lık güneş santrali kuracak ekipman ithal etmiş. Yani şebekeye bağlı gücün çok üzerinde. Bunun 4-5 GW’nın sanayi tesislerinde bağımsız elektrik üretiminde kullanıldığı tahmin ediliyor. Demek ki kalanı evlerde elektrik üretmek için herkesin kendi kurduğu güneş panelleri.
Mukayese yapmak açısından, Türkiye’nin ulusal şebekeye bağlı güneş enerjisi kapasitesi 22,7 GW. 2024’te Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin %7,5’i güneş enerjisinden gelmiş. Pakistan’da bu oran %25. Aradaki fark Pakistan’da güneş enerjisinin dağıtık niteliğinden ve diğer enerji kaynaklarının kıtlığından kaynaklanıyor. Gelin bakalım; iki ülkenin güneş enerjisi gelişiminin kurumsal çerçevesi nasıl farklılaşmış?
Pakistan’da 2010’larda evlerde elektrifikasyon oranı %70 civarındaymış. O dönemde ülkenin 200 milyon olan nüfusu göz önünde bulundurulduğunda bu durum, 60 milyon kişinin evinde elektrik olmadığı anlamına geliyor. Devlet hem güneş paneli ithaline gümrük vergisi koymayarak hem de 2015’ten sonra şebekeye geri elektrik satışını günlük ortalama ulusal satın alma fiyatına bağlayarak herkesin kendi güneş santralini kurmasını teşvik etmiş. Ancak esas patlama, tabii 2020’den itibaren Çin güneş panellerinde fazla kapasite oluşturup dünyayı ucuz panele boğduktan sonra yaşanmış. Zaten iş zıvanadan çıkınca geçen sene devlet şebekeye geri satış fiyatını ortalama fiyatın üçte birine düşürmüş.
Pakistan’daki güneş enerjisi devriminin kazanan ve kaybedenlerine bakalım: En büyük kazanan tabii ki elektrik erişimi sınırlı olan tüketiciler. Hem evlerine elektrik geliyor hem de ucuza geliyor. Sanayiciler için de aynı durum geçerli. İkinci kazanan, ekipmanları satan Çinliler. Üçüncü de bu ekipmanları kuran tesisatçılar. Dünya Bankası önümüzdeki beş sene içinde bu işlerde 200 bin kişi istihdam edileceğini tahmin ediyor.
Kaybedenlerse en başta elektrik dağıtım şirketleri. Bu şirketler doğal monopol ve tüketiciye sattıkları elektrikten aldıkları ücretten para kazanıyor. Peki, tüketici kendi elektriğini üretince ne oluyor? İş modeliniz ortadan kalkıyor. Şunu da belirtelim: Pakistan’da Karaçi dışındaki elektrik dağıtım şirketleri zaten özelleştirilmemiş.
Türkiye’de güneş enerjisinin gelişimi, Pakistan’ın tam tersi bir kurumsal çerçevede oldu. Bizde dağıtık model filan olmaz, merkeziyetçilik esastır. O yüzden güneş enerjisi gelişimimizi ulusal şebekeye bağlı büyük santralleri esas alarak yaptık. Bunun sembolü de büyük ölçekli yenilenebilir enerji kaynak alanları (YEKA) oluşturmayı hedefleyen ihaleler oldu. YEKA’larda ciddi yerlileştirme şartları da getirildi. Çin’den ithal edilecek ürünlere ilave gümrük vergisi de koyarak bir ölçüde kendi güneş enerjisi ekipman sanayimizi geliştirmeyi başardık. Hiçbir zaman da Pakistan’da olduğu gibi evlerdeki güneş enerjisinin şebekeye geri satışında avantajlı fiyatlama yapmadık.
Tabii ki iki ülkenin başlangıç koşulları arasında büyük fark var: Türkiye’de Süleyman Demirel ile başlayan ve sonrasında Turgut Özal ile devam eden kırsal kesime elektrik ulaştırma hamlesi sayesinde 1980’lere gelindiğinde köylere elektrik götürme meselesi büyük oranda çözülmüştü. Dolayısıyla bizim temel problemimiz elektriğe erişim değil, hidro dışında güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişti. Bizde güneş enerjisi destekleri daha ziyade 1 MW üzeri lisanslı üretime verildi.
Enerji eskiden bir metaydı, bugün bir teknoloji. Bu dönüşümü iyi okumak gerekiyor. Eskiden enerji işinde Rockefeller-Gülbenkyan kuralları geçerliydi. Yani Rockefeller gibi petrol rafineri ve iletimini tekelleştirirseniz veya Gülbenkyan gibi Arap devletleriyle küresel şirketleri doğru jeopolitik koşullarda birbirine kırdırıp doğru anlaşmaları yaparsanız kazanırdınız. Bu vesile ile aslen Kayserili olup kurduğu masalarla Orta Doğu petrollerinin tamamından %5 hisse alan Gülbenkyan’ı bir kez daha analım.
Enerji üretimi gittikçe merkeziyetçilikten uzaklaşıyor
Bugün enerjide Moore-Musk kuralları geçerli. Yani bilgisayarlardaki mikro işlemcilerdeki Moore kanunu gibi verimliliğin sürekli arttığı, maliyetlerin düştüğü bir teknolojik devrim var. Öte yandan Musk’ın kamuya ait merkezi otoritenin tekel olduğu uzay teknolojilerinde alternatif olmayı başardığı dünyada enerji üretimi de gittikçe merkeziyetçilikten uzaklaşıyor, dağıtık hale geliyor. Böyle olunca da yatırımın büyüklüğü yerine inovasyon kabiliyeti öne çıkıyor. Kuşkusuz hâlâ jeopolitik dengeler ve yatırım ölçeği önemli. Ancak bu iki unsuru inovasyonla iyi dans ettirebilen ülkeler enerjide kazanacak. O yüzden kendi kurumsal ve tarihsel koşullarımıza göre güneş enerjisinde kat ettiğimiz yolla gurur duyarken bir yandan da Pakistan’dan ne öğrenebiliriz diye bakabiliriz.