Yapısal nedenleri görmezden gelip sadece "Neden dövizle borçlandılar?" diye sormak eksik bir değerlendirme olur.
2001 krizine girerken de çıkarken de aktif görevlerde bulunmuş bir dostum, geçen hafta bir makalesini paylaştı. Başlığında şöyle yazıyordu: “Eski günler hayalimden gitmiyor!”
"Eski günler"den kastettiği 2001'in o çalkantılı dönemiydi. Makalede, 2001 krizini hatırlatarak, o krizin temel nedenlerinden birinin bankaların döviz açık pozisyonları olduğuna dikkat çekiyordu.
Dövizde açık pozisyon, bir kişi ya da kurumun döviz varlıkları ile döviz borçları arasındaki dengesizliği ifade eder. Eğer döviz cinsinden yükümlülükler, döviz varlıklarından fazlaysa açık pozisyon oluşur ve bu da kur riski yaratır. Kur dalgalanmalarının yoğun olduğu ekonomilerde bu durum, ciddi finansal zararlara neden olabilir.
Açık pozisyon konusu bugünlerde yine gündemde. Ancak, geçmişin aksine bankacılık sektöründe döviz pozisyonu açısından ciddi bir risk görünmüyor. 2001 krizinden sonra yapılan düzenlemeler sayesinde bankacılık sisteminde bu risk büyük ölçüde kontrol altına alındı. Özel sektör içinse aynı şeyi söylemek zor.
Açık pozisyona dönüş
Arkadaşımın da vurguladığı gibi, 2023 Haziran'ından itibaren uygulanan “rasyonel” politikalarla TL faizleri yükseltilirken, şirketler dövizden TL’ye geçmeye teşvik edildi. Ancak TL’nin reel olarak değerlenmesi, şirketleri döviz cinsinden kaynak bulmaya yöneltti. Çünkü yüksek TL faizleri karşısında dövizle borçlanmak daha cazip hale geldi.
Sonuçta, "Yurt içinde, 2023 sonundan bu nisana kadar, 72 milyar dolar dövizli kredi kullandılar. Aynı dönemde net döviz pozisyonlarındaki bozulma 103 milyar doları buldu. Döviz pozisyon açıkları 172 milyar dolarla, 2017 yılındaki tarihi zirveye yaklaştı."
Geçmişte dövizde açık pozisyon taşımak şirketler için kazançlı bir strateji olmuştu. TL’nin değerli olduğu dönemlerde dövizle borçlanan şirketler, bu sayede büyümelerini daha ucuza finanse etti. Küresel likiditenin bol, faizlerin düşük olduğu yıllarda bu borçlanmalar Türkiye ekonomisinin diğerlerine kıyasla daha hızlı büyümesine katkı sağladı.
Kur yukarı dönerse ne olacak?
Bugün hâlâ açık pozisyon ile para kazanan, yatırım yapan ve hatta işletme sermayesi ihtiyacını karşılayan şirketler var. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Şu anda yatay seyreden kur yukarı döndüğünde ne olacak?
Yakın tarihimiz, açık pozisyon nedeniyle batmış bankalar, el değiştiren firmalar ve borcunu ödeyemediği için zor durumda kalan vatandaşların örnekleriyle dolu. Arkadaşımın da dediği gibi, "Olasılık az ama ani bir devalüasyon olursa yüzlerce şirketin bilançosu bozulacak. O zaman döviz pozisyon açığı olan finansal sistemin sorunu BDDK kurularak çözülmüştü. Ancak bu model reel sektör için çalışmaz. Sistem büyük zarar görebilir."
Burada esas sorun, şirketlerin döviz borçlanması değil; onları bu yola mecbur bırakan ekonomik yapı ve politikalardır. İç tasarruf yetersizliği, üretimde ithal girdi oranının yüksekliği, üretim kapasitesini artıracak yapısal reformların gecikmesi ve politik belirsizlikler şirketleri dövizle borçlanmaya zorluyor. Bu yapısal nedenleri görmezden gelip sadece "Neden dövizle borçlandılar?" diye sormak eksik bir değerlendirme olur.
İlk dört aylık veriler bize bu alana dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor. Ancak rahatlatıcı bazı unsurlar da var: Türkiye’de döviz açık pozisyonu taşıyan binlerce şirket olsa da bu açığın büyük kısmının birkaç bin büyük şirkette toplandığını düşünüyorum. Ayrıca, açık pozisyon taşıyan bazı şirketlerde kısa vadeli varlıkların kısa vadeli yükümlülüklerden fazla olduğu da gözleniyor. Bu nispi avantajlara rağmen, orta vadede ciddi bir kur riski söz konusu.
Bu nedenle, şirketlerin bu riske karşı kendilerini koruyacak hedging stratejilerini mutlaka uygulamaları gerekiyor.