EZGİ TÜRKMEN - NİSANUR HEKİMOĞLU
Dolaylı da olsa Rusya veya İran ekonomisine katkıda bulunan operasyonlar var ise Türk şirketlerin yaptırım riskini analiz etmesi ve yaptırım mevzuatına uyumlu şekilde ticaretini sürdürmesi gerekmektedir.
ABD’nin küresel yaptırım politikaları, Türk şirketleri için ciddi riskler barındırıyor. Peki, bu risklerin kaynağı ne ve hangi sektörler tehdit altında?
ABD yaptırımları diğer yaptırım programlarından farklı olarak “extraterritorial” yani sınır ötesi etkiye sahiptir. Bu etki genel olarak ikincil yaptırımlar kapsamında doğar ve Türk şirketleri doğrudan ilgilendirir. Bu yazımızda bu etkinin nasıl tesis edildiğini ve hangi sektörde faaliyet gösteren Türk şirketleri alakadar ettiğini inceleyeceğiz.
ABD birincil yaptırımları ABD kişilerinin dahil olduğu veya ABD sınırları içerisinde gerçekleşen iş ve işlemlere ilişkindir. Bu kapsama ABD vatandaşı, ABD şirketi (belirli durumlarda iştirakleri), ABD oturum izni sahibi veya yeşil kart sahibi, ABD’de turistik amaçla bulunan tüm kişiler ve ABD yargı yetkisi içerisinde gerçekleşen tüm işlemler girmektedir. Bunlara ek olarak ABD yargı yetkisi ile bağ/“nexus” kurulabilecek durumların varlığında da uygulanır. Örneğin iş ve işlemlerde ABD doları kullanımının olması, alt yapı olarak ABD yazılım veya teknolojilerinin kullanılıyor olması iş ve işlemi ve dolayısıyla işlemin taraflarını yaptırım mevzuatı kapsamına alabilmektedir. Bu durumların varlığı halinde, iş ve işlemlerin ABD yaptırım mevzuatı ile uyumlu şekilde tesis edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yani yaptırımların ihlali halinde hapis cezası, idari para cezası, malvarlıklarının dondurulması, yasaklı listeye alınma, ABD finansal sisteminden dışlanma gibi ağır sonuçlarla karşılaşılabilir.
Asıl risk ikincil yaptırımlarda
Ancak asıl risk, sınır ötesi etkisiyle dikkat çeken ikincil yaptırımlarda. Bu tür yaptırımlar, ABD kişileriyle hiçbir bağlantısı olmasa bile, yaptırımın hedefi ülkelerle (örneğin İran veya Rusya) işlem yapan üçüncü ülke şirketlerini hedef alabiliyor. Yani Türk şirketleri, ABD yargı yetkisi dışında hareket etseler bile, yaptırım listelerine girme riskiyle karşı karşıya kalabiliyorlar.
Bu yaptırımların yasal dayanağını IEEPA (International Emergency Economic Powers Act) ve bu kapsamda çıkarılan “executive orders”/yürütme kararları oluşturmaktadır. Her yürütme kararında “yaptırım uygulanabilir işlem” (“sanctionable transaction”) kapsamı sektörel olarak farklılık gösterdiğinden, şirketlerin faaliyetleri özelinde ayrı ayrı analiz yapılması gerekmektedir.
ABD’nin yaptırım programları kapsamında listelere alınan Türk şirketlerin hangi yaptırım programları kapsamında listelere alındığı incelendiğinde, Türk şirketler açısından en fazla yaptırım riski ihtiva eden yaptırım programlarının, İran ve Rusya’ya yönelik yaptırım programları olduğu görülmektedir. İkincil yaptırımlarla ilgili olarak yürütme kararlarının kapsamları farklılık göstermekle beraber Türk şirketler için -bu sayılanlarla sınırlı olmamakla birlikte- İran’ı ilgilendiren operasyonları açısından otomotiv, petrokimya, tekstil ve imalat sektörleri; Rusya’yı ilgilendiren operasyonları açısından teknoloji, mimarlık, inşaat, savunma ve ilgili malzeme, havacılık, elektronik, denizcilik, muhasebe, yönetim danışmanlığı, metaller ve madencilik, mühendislik, ulaşım, enerji, inşaat ve imalat sektörleri risk ihtiva etmektedir. Bu noktada imalat sektörü kapsamına iş güvenliği, insani yardım, ilaç sektörleri dışında nerede ise tüm sektörlerin girdiğini not etmek gerekir. Bu sektörlerde faaliyet gösteren ve dolaylı da olsa Rusya veya İran ekonomisine katkıda bulunan operasyonlar var ise Türk şirketlerin yaptırım riskini analiz etmesi ve yaptırım mevzuatına uyumlu şekilde ticaretini sürdürmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, ABD’nin “extraterritorial” nitelik taşıyan ikincil yaptırımları kapsamında ağır müeyyidelerle karışılabilirler.
Bu kapsamda şirket operasyonlarının ikincil yaptırımlar kapsamında ne kadar risk ihtiva edip etmediğine ilişkin olarak, her iş ve işlem özelinde değerlendirme yapmak gerekmektedir. Zira, her sektör, şirket ve iş modeli farklı riskler barındırmaktadır. Örneğin bazı yaptırım programlarında “significant transaction/önemli işlem” analizi gerekirken, bazılarında tüm işlemler kapsam dahilindedir. Önemli işlemlerin neler olabileceği konusunda da işlemin hacmi ve sıklığı; ürünlerin kompleksliği, işleme dahil olan tarafların kimler olduğu gibi farklı değerlendirme kıstasları mevcuttur.
Bu nedenle yukarıda zikredilen sektörlerden birinde faaliyet gösteren ve dolaylı da olsa yaptırım bölgelerine temas eden bir ticaretin içerisinde bulunan her Türk şirketinin, bu riskleri değerlendirmesi gerekmektedir. Zira, yaptırımlar gündem gereği daha çok askeri kullanıma uygun çifte kullanımlı ürün üreten şirketler, enerji, bankacılık, finansal sektörler veya savunma sanayii şirketlerini ilgilendiriyor gibi görünse de ikincil yaptırımların kapsamı aslında birçok sektörü kapsamaktadır.
Yazıdaki meseleler hukuki görüş/mütalaa niteliği taşımamakta olup, ilgili mevzuata ilişkin genel bilgilendirmeyi içermektedir. Her işin ve operasyonun özel olarak incelenmesi gerekmektedir.