YASEMİN BEKGÖZ
HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı kapsamında, geçtiğimiz hafta yayımlanan dört yeni çağrı, Türkiye’nin teknoloji altyapısını üç farklı cephede -yapay zekâ, veri merkezi ve otomasyon- aynı anda ölçeklemeyi hedefleyen bir yaklaşım olarak öne çıkıyor. Yapılan çağrılar; vergi indirimi, KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyetinden yatırım yeri tahsisi, istihdam ve uygun finansman kalemlerine uzanan araçları tek pakette birleştiriyor. Bu yalnızca “maliyet sübvansiyonu” değil, yatırımın ilk yıllarındaki talep ve kapasite risklerine karşı kamu tarafından sağlanan bilinçli bir destek mekanizmasıdır.
Yeni açıklanan dört çağrı, HIT-30’un projeye özel tasarlanmış teşvik çerçevesiyle paralel ilerliyor. Örneğin, HIT–Veri Merkezi Çağrısı, asgari 30 MW BT kapasitesi, azami PUE 1,4 ve yapay zekâ donanımıyla en az %50 uyumluluk gibi yüksek teknik kriterler getiriyor. Bu çağrı, 1,5 milyar ABD doları toplam destek bütçesi, %50’ye varan vergi avantajı ve yatırımın %10’una kadar enerji-istihdam destekleriyle destekleniyor. Hedef, mevcut yaklaşık 250 MW seviyesinden 2030’da 1 GW veri merkezi kapasitesine sıçramak; bir diğer deyişle, yapay zekanın gerektirdiği iş yüklerini karşılayacak bulut ve HPC (Yüksek Performanslı Hesaplama) mimarilerinin, düşük gecikmeli ağlar ve paralel depolama katmanlarıyla birlikte ülke içinde oluşturulmasıdır.
HIT-Yapay Zekâ Çağrısı ise en az 100 milyon ABD doları büyüklüğündeki yatırımları ve AI hizmeti sunan yönetilen/self-servis bulut yatırımlarını 1,6 milyar ABD doları bütçeyle destekliyor. Sunulan teşvikler arasında %60 vergi indirimi, %40 hibe, %70’e varan uygun finansman ve istihdam desteğinin yanı sıra, yatırımın %20’sine kadar pazar geliştirme ve AI donanımı için %20 hibe yer alıyor; böylece “donanım + servis katmanı” birlikte teşvik ediliyor.
HIT-Kuantum Çağrısı, asgari 50 milyon ABD doları ölçekli kuantum hesaplama altyapıları için 300 milyon ABD doları bütçe ve benzer oranlı vergi/hibe/finansman seti sunuyor; amaç, erken konumlanmayı sağlayıp ekosistemi ülke içinde büyütmektir.
HIT-Endüstriyel Robot Çağrısı ise Ar-Ge merkezine sahip, servo/redüktör/sürücü gibi kritik bileşenleri yerlileştiren ve yılda en az 5.000 robot üretimi taahhüt eden yatırımlara odaklanıyor; 1 milyar ABD doları bütçeyle %60 vergi, %30 hibe, %70 finansman, istihdam, yatırım yeri tahsisi ve robot başına 5.000 ABD doları hibe gibi kalemler, hem ürün gamını hem de tedarik zincirini Türkiye’de oluşturmayı hedefliyor.
Bu dört başlığı, daha önce HIT-30 kapsamındaki açıklanmış bütçelerle birlikte okuduğumuzda resim daha anlaşılır hâle geliyor: Elektrikli araçlar (5 milyar $), batarya (4,5 milyar $), çip (5 milyar $), güneş (2,5 milyar $), rüzgâr (1,7 milyar $) ve Ar-Ge (1 milyar $) çağrıları toplamda yaklaşık 19,7 milyar $’lık bir paketi içeriyordu; yeni veri merkezi–yapay zekâ–kuantum–robot çağrıları bu çerçeveyi, dijital altyapı ve otomasyon kaslarına bağlayarak tamamlıyor. Buradaki temel fark, yalnızca vergi/finansman enstrümanlarının büyüklüğünde değil, pazar geliştirme ve yatırım yeri gibi ticari aşamaları da destekleyici araçların en başından kapsama dahil edilmesindedir. Yatırımcı bakış açısından düşünüldüğünde, bu çerçeve ilk talebi sağlayan ve tesis yeri belirsizliğini azaltan planlama araçlarını bir arada sunuyor; böylece ilk müşteri yaratımı ile kapasite devreye alma süresi kısalıyor.
Bu çerçevenin pratik izdüşümü de nettir: Veri merkezi projelerinde enerji arz güvenliği, soğutma ve yer seçimi; AI ve kuantum yatırımlarında teknik altyapı tedarik planı, yazılım ekosistemi ve yüksek hızlı ağ topolojileri; robotik projelerde ise kritik bileşen yerlileştirme ve yıllık hacim taahhütlerinin gerçekçi ölçek planları, fizibilitenin omurgasını oluşturacaktır. Ayrıca pazar geliştirme mekanizmaları kapsamında doğabilecek ön alım/standart uyum gerekliliklerinin erken aşamada belirlenmesi, finansman kapanışında teminat ve nakit akışı görünürlüğünü artıracaktır. Özetle, HIT-30’un sunduğu paket yalnızca yatırım sermayesi yükünü hafifletmekle kalmıyor, operasyonel gider öngörülerini ve talep tarafını da daha yönetilebilir kılıyor.
Sonuçta ortaya yalnızca bir “teşvik programı” değil, kapsamlı bir kapasite artırım programı çıkıyor. 2030’a giderken 1 GW veri merkezi gücü ve 200 bin endüstriyel robot hedefleri; vergi, hibe ve finansmanla sınırlı olmayan, pazarın ilk müşterisini ve zincirin kritik bileşenlerini de tasarlayan bir yaklaşımı temsil ediyor. Bu bakış, yatırımcının ilk yıllardaki talep ve finansman riskini kamu tarafıyla paylaşırken, ülkenin teknolojik bağımsızlığını ve küresel rekabet gücünü artırıyor. Bu açıdan bakıldığında, yeni çağrılar Türkiye’nin teknoloji üretiminde “eşik atlama” iddiasını somutlaştıran bir yaklaşım olarak okunabilir.