Tüm gelişmeler doların dünyanın rezerv para birimi olarak geleceğini de tehdit ediyor.
Trump “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım” (Make America Great Again) diye yola çıkıp Amerika’yı iyice yerin dibine batırıyor. Zaten baştan sakıncalı bir sloganla yola çıkmıştı. Eğer “yeniden büyük yapalım” diyorsanız, artık “büyük” olmadığınızı kabul ediyorsunuz anlamı çıkar. Tabii ki istatistikler kaç zamandır ABD’nin dünya milli gelirindeki payının azaldığını, sanayisinin küçüldüğünü ve dünya ticaretindeki payının daraldığını göstermekte idi. Bu son 30 yılda gelişen olguda Çin’in rolü de yadsınamaz. Ancak yine de ABD dünyanın en büyük ekonomisiydi (en azından algı bu yöndeydi).
Özellikle son dönemdeki icraatler, bu imaj yıkımını hızlandırıcı bir etki yaptı. Bir ülkenin dış ticarette korumacılık duvarlarını yükseltmesi zaten o ülkenin imajını başlıbaşına zedeleyen nedenlerden biridir. İlk akla gelen “korumacılık yapmak zorunda kalıyor, demek ki kendi bu fiyatlarla üretemiyor” olur. Ancak son gelişmelerle birlikte bu gümrük vergisi meseleleri neredeyse ikinci plana düştü denilebilir. Musk-Trump kavgası, DOGE çuvallaması, önerdiği bütçenin ABD’nin zaten çok yüksek olan kamu borcunu 3.8 trilyon dolar daha artıracak olması, Fed Başkanı’nı görevden alma söylentileri bunlardan bazıları.
Trump’ın ABD’nin siyasi ve sosyolojik yapısında yol açtığı yaralar da giderek büyüyor. Göçmenleri ülke dışına çıkarmak için bununla sorumlu kuruluşa (ICE) çok geniş imkanlar vermesi, yapılan protesto gösterilerini askerlerle bastırmaya çalışması, göçmen politikasına karşı çıkan ve Filistin yanlısı gösterilere izin veren ülkenin en prestijli eğitim kurumlarını düşman ilan etmesi ve esasında ABD’nin tarih boyunca kalkınmasında çok önemli yeri olan nitelikli göçmenleri ve yabancı öğrencileri de hedef alması ve bu şekilde toplumda kırılmalar yaratması ABD’nin geleceği için hiç iyi şeyler söylemiyor. (İnsan neredeyse Trump’ın “Manchurian Candidate” filmindeki gibi bir köstebek olduğunu düşünüyor.)
Tahvildeki artışlar yatırımcı güvenin kaybolmasından kaynaklanıyor
Tüm bu menfi gelişmeler piyasalarda da ciddi tepkilere yol açmakta. ABD tahvil verilerindeki artış bunun en önemli göstergelerinden biri. ABD 10 yıllık tahvilleri %4,5’e, 30 yıllıklar ise %5’e gelmiş durumda. Bunlar son 20 senenin en yüksek oranları. Bu artışlar öncelikle yatırımcıların nezdinde ABD ekonomi politikalarına ve özellikle de maliye politikalarına olan güvenin büyük ölçüde kaybolmasından kaynaklanmakta. 2024-2025 döneminde bütçe açığının 1,9 trilyon dolara ulaşması bekleniyor ki bu, Amerikan tarihindeki en yüksek üçüncü bütçe açığı. Son 50 yılın ortalama bütçe açığı %3,8 iken bu seneki açık şimdiden GSYİH'nin %6'sını aşmakta ve 2035'e kadar düşmesi de projekte edilmiyor.
ABD’nin kamu borcu 10 yıl içerisinde GSYİH'nin %123'ünden %135'ine tırmanmış olacak. Üstelik bu sürdürülemez mali gidişat Medicare gibi temel sosyal güvenlik programlarının bütçelerinin kısılmasına rağmen oluşan bir durum. Moody's'in de yakın zamanda ABD'nin borç notunu AAA'dan Aa1'e düşürmesi, bu yapısal mali zorlukların altını çizmekte. Her ne kadar ABD'nin temerrüde düşme olasılığı yoksa da Çin gibi kilit jeopolitik rakiplerin önemli miktarda dolar cinsinden borç tutması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu durum onlara siyasi ve ekonomik kaldıraç sağlarken, ABD'yi daha savunmasız bırakıyor ve piyasa belirsizliğini artırıyor.
Daha önce de belirttiğim gibi tüm bu gelişmeler doların dünyanın rezerv para birimi olarak geleceğini de tehdit ediyor. Şahsen bugünden sonra ne merkez bankalarının rezervlerindeki dolar miktarında, ne de dünya ticaretinde doların ağırlığında bir artış beklemiyorum. Aksine yıllar içine bu paylar azalmaya devam edecektir.
Sonuçta ABD 3 ay gibi kısa bir süre içinde ekonomik, politik ve sosyolojik olarak fena dağıldı. Bu durumu tekrar kim ve ne zaman toparlayacak, hatta bu durum hiç toparlanabilir mi? Bu soruların cevabını yaşayıp göreceğiz.