2023 yılının ortalarından itibaren sıkılaşmaya başlayan para politikasının etkileri, yaklaşık 6 ila 9 ay gecikmeyle hissedilmeye başlandı. Bu çerçevede 2024 yılında Türkiye ekonomisinin büyüme hızının %2-3 bandına gerilediğini gözlemlemiştik. Geçen yılın son çeyreğinde gelen faiz indirim sinyalleri ve ardından başlayan faiz indirimleriyle birlikte, 2025 yılında büyümenin yeniden ivme kazandığını ve %3-4 bandına yöneldiğini gördük. Yılın ilk dokuz ayı itibarıyla ortalama büyüme oranı yaklaşık %3,5 seviyesinde gerçekleşti.
19 Mart’ta yaşanan siyasi gelişmeler sonrasında faiz oranlarında ve risk algısında yeniden bir yükseliş gözlemlendi. Bu gelişmeler, hem kur kanalı hem de beklentiler yoluyla enflasyon üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Aylık enflasyon verilerinin genel olarak beklentilerin üzerinde seyretmesi, 2024 yılı için üçüncü çeyrekte %14, son çeyrekte %24 olarak belirlenen enflasyon hedeflerinin belirgin biçimde aşılmasına yol açtı. Gerçekleşen enflasyon %30’lara yaklaşmasına rağmen, hanehalkının 12 aylık enflasyon beklentileri %50’lere reel sektör beklentileri ise ancak %35 civarına geriledi. Bu durum, Merkez Bankası para politikasının etkinliği bakımından önemli bir risk unsuru olmaya devam ediyor.
Sonbahar aylarından itibaren yeniden başlayan faiz indirimleri ve oluşan beklentiler çerçevesinde, 2026 yılı için büyüme açısından daha olumlu; enflasyon açısından ise %25’ler civarında “takılma” ihtimalinin yüksek olduğu bir senaryo öne çıkarıyor.
Bütçe açığında artış frenlenirken, cari açık yükseliyor
Diğer makro göstergelere baktığımızda, bütçe dengelerinin genel olarak tahminler doğrultusunda seyrettiğini görüyoruz. Bütçe açığı %3’ün üzerinde kalmaya devam ederken, faiz dışı açıkta kısmi bir gerileme söz konusu. Deprem harcamalarındaki azalma ve kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında son dönemde artan uygulamalar bu görünümde etkili oldu.
Büyümedeki hızlanmayla birlikte cari işlemler açığında da belirgin bir artış gözlemleniyor. Yılın ilk on ayında cari açık yaklaşık 15 milyar dolar seviyesinde gerçekleşerek, bir önceki yılın aynı dönemindeki 3 milyar dolarlık açığın oldukça üzerine çıktı. Net hata ve noksan kaleminde görülen yaklaşık 15 milyar dolarlık açık ise, turizm ve ticaret gelirlerinin tahminlerin altında kalmış olabileceğine işaret ediyor. Bu durum, “gerçek” cari açığın yaklaşık 30 milyar dolar seviyelerine ulaşmış olabileceği yönünde bir sinyal veriyor. İlk 10 ayda 17 milyar dolarlık finansman sağlanmasına rağmen, cari açığın daha yüksek seyretmesi Merkez Bankası rezervlerinde yaklaşık 13 milyar dolarlık bir azalışa işaret ediyor. Özetle, dış ticaret ve hizmet gelirlerinin döviz rezervlerine net bir katkı sağlayamadığı, hatta döviz rezervlerinde sınırlı bir gerileme yaşandığı anlaşılıyor.
Buna karşın, Merkez Bankası döviz rezervlerinin yıl başındaki yaklaşık 130 milyar dolar seviyesinden 180 milyar doların üzerine çıktığı bir yıl yaşadık. Altın fiyatlarındaki artış, KKM’den dövize dönüşler ve ihracat gelirlerinden elde edilen dövizler, rezerv artışını destekleyen temel unsurlar oldu.
Büyüme yüzde 4 üzerine gidiyor
2026 yılına girerken, faiz indirimlerinin de etkisiyle büyümenin %4 -5 bandına yükselmesini bekliyoruz. Para politikasındaki görece gevşeme ve kur politikasının reel değerlenmeden ziyade mevcut reel seviyeyi korumaya odaklanması, enflasyonun %25–%30 bandında seyretme ihtimalini artırıyor. Aylık enflasyonun % 2 civarında seyrettiği bir ortamda, yıllık enflasyonun bu bantta kalıcı olma riski yüksek görünüyor. Büyümenin ivme kazandığı bir dönemde, enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklerin de artabileceğini vurgulamak gerekiyor.
Faizler inişte ama reel sektöre yansıması sınırlı
2025 yılı sonunda %38 seviyesine gerileyen Merkez Bankası politika faizinin, 2026 yılında enflasyondaki düşüşe paralel olarak kademeli şekilde gerileyerek %30’un biraz altına inmesi olası görünüyor. Ancak kredi ve mevduat faizlerinin politika faizine aynı hızda eşlik etmemesi, kredi arzındaki sınırlamalarla birlikte arz-talep dengesizliğinin fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratmasına neden oluyor. 2026 yılının özellikle ikinci yarısında kredi limitlerinde kademeli bir gevşeme ihtimali, büyümenin bu dönemde daha da hızlanabileceğine işaret ediyor.
Cari işlemler açığı, büyümenin etkisiyle artış potansiyeli taşımakla birlikte, enerji fiyatlarındaki görece dengeli seyir açığın artış hızını sınırlayabilir. Bütçe tarafında ise seçim dönemine yaklaşılana kadar bütçe açığı GSYİH oranının görece korunacağı, bütçe açığındaki belirgin artışın 2026’dan ziyade 2027 yılında daha olası olduğunu düşünüyoruz.
TL’de mevcut reel seviyenin korunması baz senaryo görünüyor
Merkez Bankası’nın para politikası çerçevesi; iç talebin kontrol altında tutulması, beklentilerin yönetilmesi ve Türk lirasının reel olarak değerlenmemesi hedeflerine dayanıyor. Bu kapsamda, yönetilen kur rejiminin devam edeceğini ve önümüzdeki yıl sepet kur artışının gerçekleşen enflasyona yakın bir seyir izleyeceğini öngörüyoruz.
2025 yılında hem küresel hem de yerel ölçekte jeopolitik ve siyasi gelişmeler olağanüstü bir yoğunlukta yaşandı ve bu gelişmeler dünya ile Türkiye ekonomisinin dinamiklerini önemli ölçüde etkiledi. 2026 yılında da öngörülemeyen riskler elbette söz konusu olabilir. Ancak bu risklerin mevcut ölçekte olmaması, İsrail–Filistin hattında kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve Rusya–Ukrayna savaşında barışın tesis edilmesi hâlinde, bölgesel istikrarın Türkiye ekonomisine 2026 yılında pozitif yansımaları olabileceğini düşünüyoruz.
Yazımı burada noktalarken, yeni yılınızı kutluyor, umutlarınızın hep var olduğu, gönlünüzce günler diliyorum.