Mavi, sarı, kırmızı, yeşil ve siyah... Her biri gelecekteki iş dünyasının farklı yüzlerini temsil ediyor. Bu renkleri duyduğum anda, aklıma şu soru geldi: Türkiye’de insan kaynakları bu renkli haritanın neresinde duruyor olabilir?
Geleceğin şekillenme sesini duyabildiğimiz bir dönemdeyiz. Teknoloji, demografi, iklim, değerler ve ekonomi… Hepsi aynı anda değişiyor. Ben de herkes gibi değişimi okumaya çalışıyorum: Türkiye’de iş gücü ve çalışma biçimleri bu dönüşümde nereye evrilecek? Hangi renk daha baskın olacak, hangisi gölgede kalacak?
Bu yazıyı, hem bu sorulara kendi iç sesimle yanıt aramak hem de insan kaynaklarının bu yeni düzende nasıl bir rol üstlenebileceğini tartışmak için kaleme alıyorum.
Mavi: Sektörleri tekelleştiren devler
Her sektörde yalnızca birkaç dev şirketin kaldığı bir gelecek öngörülüyor. Türkiye’de bu mavi sınıfa girebilecek yerli şirket sayısı henüz çok sınırlı. Büyük olasılıkla bu alanda, çokuluslu şirketlerin Türkiye operasyonları ile birkaç büyük holdingin teknoloji ve veri odaklı bölümleri yer alacak. Türk şirketleri bu sınıfa hizmet sunan şirketler olabilir bu durumda. Buralarda çalışan insan kaynakları profesyonelleri, daha çok “organizasyonel mimarlık”, “veri temelli yetenek yönetimi” gibi yeni nesil alanlara kayacak. Bu şirketlerde çalışan az sayıda insan yüksek maaşlı, nitelikli uzmanlar olacak. Ancak bu sınıf çok dar olduğu için Türkiye'nin büyük çoğunluğu başka renklere dağılacak.
Sarı: Esnek ama güvencesiz çalışanlar
Freelance yazılımcılar, dijital içerik üreticileri, proje bazlı danışmanlar... Bu sınıf Türkiye’de hızla büyüyor ama çoğu zaman kayıt dışı kalıyor. İK dünyasında “esnek çalışma” artık sadece beyaz yaka için değil, hizmet ve bilgi sektörünün çoğu için bir norm hâline geliyor.
Uluslararası şirketler bu grubu tamamen sistem dışı bırakmak yerine, bir tür yarı bordrolu düzen kurmaya çalışıyor: dış kaynak ama sürekli iş, freelancer ama düzenli ödeme, SGK’sız ama sosyal haklı. Ama bu modelin Türkiye'de ne kadar işleyeceği belirsiz. Zira Türkiye’de freelance çalışanlar SGK'nın radarına girdiğinde, çalıştıkları şirketler için sigorta teşviki iptali, hizmet tespiti davaları gibi ciddi riskler doğabiliyor. Bu nedenle birçok şirket için sarı sınıf, hem vazgeçilmez hem de tedirgin edici bir alan. İnsan kaynakları açısından ise gri alanların en çok büyüdüğü grup bu olabilir.
Kırmızı: Gerçek girişimciler ve zorunlu girişimciler
Start-up kuranlar, fikir peşinde koşanlar ve yatırım almaya çalışan gençler bu sınıfta. Ama Türkiye’de girişimcilik çoğu zaman bir tercihten çok bir zorunluluk. Kurumsal alanda yer bulamayanlar kendi işini kurmaya çalışıyor.
Bu sınıfa yönelik TÜBİTAK destekleri gerçekten kıymetli ve tarafsız biçimde yürütülüyor. Ancak destek mekanizması, birçok girişimi sadece “ölmeyecek kadar” hayatta tutuyor. Destek verilen proje sayısı çok, ama bu projelerin ekonomiye katkısı sınırlı kalıyor. Belki de çözüm, performans bazlı, az sayıda girişime daha yüksek destek vermek olabilir.
Ayrıca imkânı olan pek çok genç, girişimlerini yurt dışından yürütmeyi tercih ediyor. Çünkü bu grup Türkiye'de kalırsa ülkenin kaderini paylaşmaktan korkuyor. Ayrıca girişimcilik desteklese de bu sınıf regülasyonlar, yatırım eksikliği ve baskıcı vergi politikaları karşısında, zayıf vergi ve finans bilgisi ile erken safhada boğulabilir. Türk gençlerinin yurt dışında girişim yapması hem olumlu (küresel rekabete açılma) hem de olumsuz (ülke içi beyin ve sermaye kaybı) etkiler yaratıyor. İnsan kaynakları bu sınıfla çoğu zaman danışman, mentor veya network sağlayıcı olarak etkileşimde bulunuyor. Ancak bu sınıfın sürdürülebilirliği için sadece sermaye değil, yapılandırılmış yetenek desteğine de ihtiyaç var.
Yeşil: Belki de geleceğin en dayanıklı grubu
Bugün ekonomik olarak en az takdir edilen bu grup—öğretmenler, terapistler, sosyal hizmet uzmanları, yaşlı ve çocuk bakıcıları, hemşireler ve diğer hizmet grupları—gelecekte yapay zekânın en zor ikame edebileceği alanlarda çalışıyor. Empati, duygusal okuma, bakım verme gibi beceriler algoritmalar için hâlâ büyük bir sınav. Bu nedenle yeşil sınıf, gelecekte toplumları bir arada tutan kilit insan gücü haline gelebilir. İK dünyasının bu gruba sadece destekleyici rollerle değil, stratejik değerle yaklaşması gereken bir döneme giriyoruz.
Siyah: Sistem dışında kalan, ama sessiz kalmayacak olanlar
Yapay zekâ tarafından işsiz bırakılmış, yeni beceriler edinememiş ve ne yazık ki yeniden sisteme dâhil olma umudu da olmayan insanlar. Bu grup Türkiye’de özellikle gençler arasında hızla büyüyor. NEET (ne eğitimde ne istihdamda) gençlerin oranı %25’i geçmiş durumda.
Türkiye henüz bu sınıfa yönelik bir temel gelir politikasını gündeme almış değil. Sosyal destek mekanizmaları ise oldukça sınırlı. Ancak bu sınıfın ekonomik üretimden dışlanması, sadece bireysel değil, toplumsal bir kriz riski taşıyor.
İnsan kaynaklarının bu sınıfa ilgisi yok denecek kadar az. Oysa ileride şirketler için “yeni iş gücü havuzu” burası olabilir—tabii zamanında yatırım yapılırsa.
Bu beş renk, geleceğin iş dünyasında sadece birer metafor değil; aynı zamanda birer sinyal. Türkiye’de insan kaynakları bu sinyalleri doğru okuyamazsa, sadece yetenek kaybetmez, toplumsal bağ dokusunu da zayıflatabilir. İK artık sadece işe alım yapmaz, geleceğin iş düzeninde kimin nereye tutunacağını belirler.
Bu yüzden insan kaynakları, sadece bugünün ihtiyaçlarına değil, geleceğin renklerine de hazırlıklı olmalı; çünkü yarının toplumsal dayanıklılığı, bugünden atılacak stratejik adımlara bağlı.