Teknolojinin insanın yerini almasının sınırlarını belirlemek ve onu dizginlemek gerekiyor. Yapay zekânın yaşam biçimleri ve tarzlarına olası etkileri yüksek düzeyde kaygı ve korku yaratıyor. Tartışmalar yaparken “geçiş süreçleri” açısından değerlendirme yapmak daha etkili sonuçlar almamıza yardımcı olabilir.
Geçen hafta bu sütunlardaki yazımızda, Siddhartha Mukherjee’nin, “Teknoloji tarihi genelde ürünler üzerinden yazılır: Tekerlek, mikroskop, uçak, internet. Fakat aynı tarihe kavramsal geçişler üzerinden bakmak daha aydınlatıcı olabilir: Tekerlek, doğrusal hareketten dairesel harekete geçiş. Mikroskop, normal boyutlardan mikro boyutlara geçiş. Uçak, karada hareketten havada harekete geçiş. İnternet, fiziksel bağlantılardan sanal bağlantılara geçiş,” değerlendirmesini paylaştık.
Yapay zekâ, yarı iletken teknolojinin yarattığı performansın sonucu… Yapay zekâ tartışmalarımızda teknolojinin araç-gereç ve metot yönünü elbet ki önemli, ama asıl önemli olanı “kavramsal geçişler” üzerinden sorgulama yaparak “kavrama alanımızın” genişletilmesi.
Yapay zekâ tartışmalarını “kavramsal geçişler” odağından sorgularsak, hem teknolojinin üretimine hem de performansın güçlendirilmesinde daha verimli yol izleyebiliriz.
Bağlantı biçimleri değişiyor
Yapay zekâ konusundaki gelişmeleri sorgularken, üzerinde durmamız gereken dokuz kavramsal geçiş alanına dikkatlerinizi çekmek istiyoruz:
- Birincisi, yarı iletken teknoloji “insanın kol gücünün uzantısı olmaktan çıkararak, zihin gücünün uzantısına geçiş yapmıştır”. Bu geçiş sürecinde hız, esneklik, ulaşılabilirlik, erişilebilirlik koşulları köklü biçimde değişiyor. Teknolojinin daha önceki aşamalarından ayrışan bu durumun, üretim süreçlerini, üretimle işgücünün etkileşimlerini nasıl yönlendirdiğinin kavranması hayati önemi olan sorunumuz.
- İkincisi, canlı yaşamında, özellikle insan yaşamında bağlantı, iletişim, rekabet ve işbirlikleri belirleyici. Teknolojilerin önceki aşamalarında bağlantı-odaklı etkileşimi fiziksel olanak ve kısıtlar sınırlıyordu. Yeni teknolojiler ise “fiziksel bağlantıdan sanal bağlantıya geçiş” yaratarak; bağlantı, iletişim, rekabet ve işbirliklerini yeniden tasarlamayı, yeni yapılar oluşturmayı, yeni işlevler tanımlamayı ve yeni kültür oluşturmayı gerektiriyor.
- Üçüncüsü, beynimizin kapasitesiyle ilgili olan geçiştir: “Karbon beyinin işlevlerinden, silikon beyin işlevlerine geçiş” yeni ölçeklere doğru ilerliyor. Karbon beynin deney, deneyim ve birikim oluşturmada sınırları, silikon beyinde alabildiğine genişliyor. Başka bir anlatımla, makine öğrenmesinin kapasite ve performans sınırları daha değişik koşullara bağlı… Veri üretimi, depolanması, işlenmesi ve değerlendirilmesinde kapasite sınırlamalarını dikkate almadan yapay zekânın olumlu ve olumsuz yönlerini tam ve doğru değerlendiremeyiz.
Katlanarak büyümenin etkileri
- Dördüncüsü, yarı iletken teknolojinin yarattığı kapasiteler önemli ölçüde süreç hızlanmaları tarafından belirleniyor; “doğrusal büyümeden katlanarak büyümeye geçiş” etkili oluyor. Evrim sürecinde alışılmışın dışındaki bu değişme hızlarındaki geçişler, çevreyi anlayarak uyum göstermek için sürekli izlemeyi gerektiriyor. Katlanarak büyümenin iş süreçleri ve işgücü profillerinde yarattığı yeni ihtiyaçlar, varlığı korumanın ve sürdürmenin önemli etkenleri haline geliyor.
- Beşincisi, “Beş duyunun sınırlarını çok aşan, sonsuz büyük ile sonsuz küçüğü gözleme, izleme, ölçe, sayma, görselleştirme ve sayısallaştırma geçişleri”. Söz konusu geçişler değer yaratma zincirini yeniden oluşturuyor. Teknolojik etkilenmeleri, sözünü ettiğimiz geçiş süreçleri odağından değerlendirmezsek, uyum yeteneğimizi zayıflatırız; kaybedenler kervanına katılırız.
- Altıncısı, yarı iletken teknolojinin oluşturduğu kapasiteler, “insan odaklı etken kontrolden, sistem odaklı edilgen kontrole hızlı geçişler” yaratıyor. Edilgen kontrollerin yarattığı hız, esneklik, objektiflik ve güven yeni toplum sözleşmelerinde belirleyici değişkenlerden biri. Teknolojinin en ileri güncel araç-gereç ve metotlarını kullanan yapay zekâ karşısındaki tutumumuz, etken ve edilgen kontrol bağlamıyla da sürekli değerlendirilmezse, uyum konusunda mütemadiyen tökezlemelerle yüzleşebilir.
İnsanın yerini alma kaygısı
- Yedincisi, organik enerji döneminde ve sanayi devrimiyle geçilen mekanik enerji aşamalarında “veriye erişmenin sınırlarının aşılarak, veriyi üretme, erişebilme, depolama, işleme alanlarındaki sınırsızlığa yakın geçişler” yaşanması. Bizi çevreleyen etkenleri anlamak için karışıklık, karmaşa, belirsizlik, çaresizlik, istatistik, olasılık alanları yeniden tanımlanıyor. Alternatif tepki üretimin yapısını, işlevini ve kültürünü de değiştirmektedir.
- Sekizincisi, yarı iletken teknolojinin araç-gereç ve metotları, geleneksel teknolojiler gibi “insanın performansını artırma kadar insanın yerini almaya da aday+.” Teknolojinin insanın yerini almasının sınırlarını belirlemek ve onu dizginleme olanaklarını elde tutmak tartışmaların odağında yer alıyor. Yapay zekânın yaşam biçimleri ve tarzlarına olası etkileri yüksek düzeyde kaygı ve korku yaratıyor. Tartışmalar yaparken, teknolojiyi bu geçiş süreci açısından da değerlendirmeliyiz.
- Dokuzuncusu, yarı iletken teknoloji araç-gereçleri ve metotları, ileri derecede bilgi derinliği, uzmanlık ve yaratıcılık gerektiriyor. Teknolojinin “bireysel beceriye aşırı bağımlılık geçişi de toplumların büyük çoğunluğu ile yaratıcı seçkinler ardasında gelir eşitsizliğini büyüten bir geçişe” de yol açıyor.
Diyoruz ki teknolojinin etkilerini ürünler üzerinden değil de, geçiş süreçlerinin yaşam biçimi ve tarzlarımız üzerinden etkilerini sorgulamaya özen göstermeliyiz.
İlgili olanlarımız “kavramsal geçiş süreçlerini” yoğun biçimde tartışabilirsek; hem panik halinde kararlaştırılan “uyum projelerindeki sapmaları azaltarak, gereksiz kaynak bağlanmasını önler”, hem de teknolojinin donanım, yazılım ve model boyutlarıyla ilgili emek, zaman ve para israfından kaçınabiliriz.