Yatırımcılar, bekleyişlerin gölgesinde, azalan işlem hacmi ortamıyla, fiyatlamalara yön vermeye çalışıyorlar. Şimdilerde yurt dışı taraftaki gündem, içeriye kıyasla daha yoğun ve kestirmesi güç.
ABD’de, uzun yılların ardından ve alışık olmadık şekilde, para politikası sorgulaması bizzat politikacılar eliyle yapılırken, teknik tarafta yer alan Fed’in temsilcileri ise kendi içlerindeki ayrışma ile denge sağlama çabasında. Makro veri seti de bir o kadar karışık seyrediyor: Talebin farklı kanallardan baskılandığı ve ivme kaybettiği görülürken, artan efektif vergi oranlarına paralel, tarifeler eliyle oluşan belirsizlik ciddi anlamda ölçümleme sorunsalı yaratıyor. Bunu, son olarak izlenen TÜFE ve ÜFE verileri nezdinde de teyit etme şansımız fazlasıyla oldu. O nedenle, Fed’in yön arayışı, sadece veriler kaynaklı değil, geleceği kestirmekte çekilen güçlük üzerinden de şekilleniyor.
Geride kalan haftada genel risk iştahı korundu ve kazançlar hisse senetleri için ikinci haftaya taşınır vaziyette devam etti. ABD’yi ayıklayarak baktığımız global hisse senetlerinde %2’ye yakın değer kazancı görülürken, sakinleyen Amerikan tahvil faizleri (her ne kadar kendi içindeki oynaklıkları devam etse de) ve zayıf USD teması, yatırımcıların, devam eden bilanço sezonu içerisinde pozisyon almalarına kolaylık tanıyor. Gün sonunda, haftalık kapanış bazında S&P 500 Endeksi 6449 puan ile zirvede izlenirken, gerileyen işlem hacimlerini göz ardı etmemek gerekiyor.
Beyaz Saray’ın zorlayarak barış masasına oturtmaya çalıştığı Rusya ve Ukrayna için henüz koşulların ne ölçekte olgunlaştığını kestirmek kolay değil. ABD’nin askeri güç gösterisinin gölgesinde gerçekleşen Alaska zirvesinden elimizde net mesajlar bulunmuyor. Ancak, özellikle Rusya tarafının bilinen taleplerinden farklı bir noktada olmadığımızı düşünmek yanlış olmaz. Bilhassa Ukrayna’dan savaş süresince kazanılan toprakların geri verilmemesi ve resmiyet kazanmasında. Konu, bölge özelinde ayrı, piyasalar açısından ayrı, siyaseten ayrı ele alınması gereken özellikte. O nedenle çok değişkenlerin çalıştığı bir süreç. Olası uzlaşı, en azından ateşkesin sağlanmasıyla, sonraki aşamalar için yeniden inşa konusunu gündeme getireceğinden, ABD ve AB şirketlerinden pastada ne kadar pay alabileceğimize göre, Türk şirketlerini de özellikle uluslararası arenada saygınlığı ve deneyimi olanlar için avantaj yaratabilecek nitelikte.
Yurt içinde ise temmuzun iki fırtınalı gelişmesinin ardından fiyatlamalarda ayrışma görülüyor. Kredi notu artışı sonrasında uzun süredir sessiz olan Eurobond piyasasında hareketlilik var. 10y vadeli USD gösterge faizde %6,88’lik hafta kapanışına dek gelindi. Bu da bizi 4 haftada 54bp azalışa ve 27 Eylül 2024 kapanışından bu yana en düşük seviyeye taşıyor. Elbette CDS’in sıkıcı 280bp bandından <270bp şeklindeki hareketi ana etken. Diğer konu ise TCMB’nin faiz indirimlerine başlamasına rağmen DİBS’teki düşük hacim ve faizlerin ‘sanılan ölçekte’ gerilememesi. Burada kısmen önden satın alınma etkisi de var. Yabancıların düzenli hisse senedi alımları 2 milyar dolar civarına taşınırken, endeks için sanayi-banka ayrışmasını bilançoların yardımıyla biraz daha yüksek sesle konuşmaya başladık. Yineleyelim; etkileri ölçmek için daha fazla zamana ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Beklentiler ile gerçekleşmeler arasındaki ayrışma kadar şirketlerin de ne denli yüksek temkinli yönlendirmeleri ve fikir paylaşımları da finansallar ile anketler arasındaki ayrışmada etkili. O nedenle sadece ‘bilinen tek kabahatli’ pozisyonu analistler olmamalı.