Türkiye gündemi sürekli değişiyor, fakat esas sorun geleceğe odaklanamamak. İş dünyası da anlık çözümler yerine yapısal reformları talep etmeli. Son bir ayda iş dünyasının talepleri yine maliyetlerin düşürülmesine odaklandı. Oysa asıl ihtiyaç, uzun vadeli bir vizyon ve yapısal dönüşüm.
- Terörsüz Türkiye süreci
- Sahte diploma skandalı
- CHP İstanbul İl Kongresi’nin iptali
- Aydın ve bazı belediye başkanlarının parti değişimi
- Belediye başkanlarının tutuklanması
- Susuzluk
- KKM uygulamasının bitişi
- CHP kongresinin iptal davası
- TCMB brüt rezervlerinde rekor
- Memur ve emekli maaş zamları
- Çelik kubbenin aktif hale gelmesi
- CHP il yönetimine kayyum ataması
- KOBİ tanımında değişiklik
- Enflasyon raporu ve ara hedefler
- Emlak vergisinde rekor artış
Son bir ayda ülke gündeminde neler vardı diye kısa bir liste yapmaya çalıştım. Pozitif gelişmeler de var; negatif gelişmeler de. Siz bunları okuyunca “şunlar da vardı” diyebilirsiniz. Haklısınız, daha fazlası var.
Gündem yoğunluğu bugünlere has bir durum değil. Türkiye gündemin sürekli ve sıkça değiştiği bir ülke. Bu halimize “iyi-kötü”, ya da “doğru-yanlış” gibi bir yorum yapmayacağım. O başka bir konu.
Beni esas rahatsız eden geleceğe odaklanma eksikliğimiz. Dikkat ederseniz, tartıştığımız konular genellikle bugüne ait. Ne geçmişten yeterli dersi çıkartıyoruz, ne de geleceğe yönelik sistematik bir bakış eğilimi gösteriyoruz. Benzer konular etrafında, yıllardan beri dönüp duruyoruz. Ülke olarak uzun bir yolda genellikle kısa farlarımızla gidiyoruz. Sağdan soldan yola bir şey çıkacak mı diye bakıyor; sık sık dikiz aynasından arkayı da kontrol ediyor, pek çok şeyi de zamana bırakıyoruz.
Elbette bu ortamdan en çok zarar gören kesimlerin başında iş dünyası geliyor. Peki bakalım iş dünyası son bir ayda neleri dile getirmiş?
- PPK’dan faiz indirimleri bekliyoruz
- Gerekirse enflasyon hedefinden taviz verelim ama faizi indirelim
- KOBİ kredilerinde büyüme sınırı kaldırılsın
- Yeni bir nefes kredisine ihtiyacımız var
- Maliyetlerde indirim sağlanamazsa üretimimizi başka ülkelere kaydırmak zorunda kalacağız.
Bu taleplere de tıpkı yukarıdaki gündem maddelerinde olduğu gibi “doğru-yanlış”, “iyi-kötü” perspektifinden bakmıyorum. Bunun yerine iş dünyasına yeni bir retorik geliştirmesini öneriyorum.
Dikkat edin, sektör temsilcilerinden ve STK yöneticilerinden gelen taleplerin büyük kısmı yaşadıkları sorunların giderilmesine ya da hafifletilmesine yönelik. Hemen hepsi maliyetlerin aşağı çekilmesini önceliyor. Temel talep hastanın ateşinin düşürülmesi. Oysa, nedense hiç tercih etmedikleri başka bir yol daha var: Bu sorunlara neden olan ortamın rehabilite edilmesi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi. Yani ateşin yükselmesine neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması. Bazıları “önce ateşi düşürelim; sonra ona da bakarız” diye düşünüyor olabilir ama geçmiş tecrübelerimizden bunu yapmadıklarını iyi hatırlıyoruz.
Küresel sanayi sistemi hızla değişiyor. Rakip ülkelerin iş gündemi ile bizim iş gündemimiz arasındaki farklar gece ile gündüz gibi. Bu yüzden iş dünyasının devletten talepleri, bugünkü sorunların hafifletilmesinden ziyade, güvenilir ve yön gösterici bir gelecek perspektifi çizilmesi, sanayi sektörlerinin yeniden yapılandırılması, kimsenin dile getirmediği ancak arka plandaki en önemli sorunlardan biri olan ölçek yetersizliğinin çözümü, teknoloji altyapısının iyileştirilmesi ve satırlarca daha devam edecek yapısal konularda rehabilitasyon olmalı.
Kısalarla buraya kadar geldik ve son yıllarda bir oyalanma sürecindeyiz. Özdemir Asaf “Her şeyi zamana bıraktık, zamanımız var mı bilmeden” der. Zamanımız yok. Uzunları daha önce yakmalıydık ama en azından daha fazla gecikmeyelim.