WIPO (World Intellectual Property Organization) tarafından her yıl düzenli şekilde yapılan Global İnovasyon Endeksi sonuçlarına göre 2025 yılında Türkiye 139 ülke arasında 43. sırada yer aldı. 68. sıradan 43’e sıçramak elbette başarı fakat10 büyük ekonomi arasına girme hedefi olan bir ülke için gidecek daha uzun bir yol var. Endeksi oluşturan kriterlere baktığımızda bazılarının doğrudan somut çıktıları ölçmediğini görüyoruz. Alt yapıdan kurumlara kadar pek çok faktör söz konusu. Somut inovasyon çıktılarının tek kriter olduğu bir endekste daha gerilerde olabileceğimizi düşünüyorum. Bir Endüstri Mühendisi, yönetim danışmanı ve akademisyen olarak 20 yıllık saha tecrübem bana bunu söyletiyor. Endeksin detaylı analizini geleceğe bırakalım, şimdi Türkiye iş dünyasının neden inovasyonda ciddi bir yol alamadığını tartışalım.
Aslında yine kriterlerden birisi ipucu veriyor; ekonomik sofistikasyon. Türkiye ekonomisi henüz yeterince sofistike değil. Büyük oranda geleneksel sanayiye ve harcıâlem ürünlere dayanıyor. İleri teknoloji neredeyse üretmiyoruz. Startupların başını çektiği oyun (gaming), fintech ve kamu destekli savunma sanayisindeki atılımlar toplam ekonomik çıktının henüz çok küçük bir kısmını temsil ediyor.
Sorulması gereken asıl soru şu: Neden sanayicimiz inovasyon ve teknoloji yerine çimento, demir-çelik, un, tekstil, ağaç ürünleri veya bağlantı elamanları (somun-civata vb.) hatta inşaat gibi düşük katma değerli geleneksel sektörlerde ısrar ediyor, neden halen teknoloji yüz yılında konservatif bir tutum sergiliyorlar? Buradan şöyle bir sonuç çıkartmamalıyız: söz konusu konvansiyonel endüstrilerden çıkalım. Hayır, fakat buradan üretilen sermaye birikimi neden inovasyon ve teknolojiye yönelmiyor?
Bazıları sermaye birikiminin sanıldığı kadar yüksek olmadığını, bahsi gecen sektörlerdeki firmaların ayakta kalmaya çalıştığını savunabilir. Tekstil örneğinde olduğu gibi bu sav kısmen doğru. Fakat bir gecede buraya gelmedik. Zamanında çok güzel karlar yazdılar bu şirketler. Ayrıca Türkiye'deki çelik üreticilerinin, gıda firmalarının büyük kısmının, ağaç ürünleri sektörünün, otomotiv yan sanayisinin vb. halen tatmin edici gelirlerle yollarına devam ettiğini biliyoruz.
Sorumun kısadan yanıtı şu: Bu firmalar inovasyonsuz gayet güzel hayatlarına devam edebiliyor. Acil bir inovasyon ihtiyacı hissetmiyorlar. İnovasyon serbest piyasa koşullarının tam olarak yaşandığı, nepotizm ve ahbap çavuş kapitalizmiınin olmadığı, adil-eşit ve şeffaf bir yarışın olduğu sofistike ekonomilerde ihtiyaçtır. İnovasyon, stratejik rekabette oyun belirleyici bir faktördür. Yani stratejik üstünlüğü kazandıran bir kozdur. Eğer ekonomiyi domine eden sair firmalar birbirleriyle etik ve şeffaf bir rekabet kurmak yerine monopolleşme, sektör ölçeğinde zımni anlaşmalar veya yazılı olmayan kararlar ile fiyatı ve oyunun kurallarını belirliyorlarsa, oradan inovasyon çıkmaz.
Ayrıca Türkiye ve benzeri ekonomilerde ki bunlar Afrika'dan Asya'ya dünyanın büyük yekününü oluşturuyor harcıâlem ürünlere halen fazlasıyla ihtiyaç var. Hızlı tren yerine otobüs, robotlar yerine kas gücü, tasarıma dayanan yüksek modüler mobilyalar yerine sunta, çelik konstrüksiyon yerine kerpiç, farklı segmentlere özel fonksiyonel gıda ve içecekler yerine yüksek şekerli nektarlar neyimize yetmiyor. Ne bu ürünleri satın alacak gelire sahibiz ne de bu ürünleri ürütecek cesur iş insanlarına. Harcıâlem ürünler gelir anlamında mutlu ediyorsa, sanayiciyi fazlasını istemez. Ülkenin en büyük inovasyon ve teknoloji atılımının (TOGG) kamunun öncülüğünde hayat bulduğunu unutmayalım. Devlet, özel sektör oyuncularını teşvik hatta mecbur etti.
Örnek verdiklerim dahil pek çok sektörde oldukça inovatif şirketlerimizin olduğunu not düşelim. Fakat bunların sayısı yetersiz. Sanayicinin de kendisine göre elbette bir takım makul gerekçeleri var. Fakat liderlik dediğimiz şey mazeretlere sığınarak olmuyor. Türkiye'nin inovasyon liderlerine ihtiyacı var.