TL değer kazandığında ithal ürünlerin TL cinsinden maliyeti ucuzlar; bu da enflasyonu aşağı çeker. Diğer yandan, TL’nin görece değerli olması Türk mallarını yabancılar için pahalılaştırarak ihracatı yavaşlatır.
Merkez Bankası her ay “TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi”ni açıklar. Bu endeks, Türkiye’nin dış ticaret yaptığı ülkelerin para birimlerine karşı TL’nin, tüketici fiyat enflasyonundan arındırılmış ortalama değerini gösterir.
Mevcut endeksin baz yılı 2003’tür. Yani 2003’teki ortalama değer 100 kabul edilir ve sonraki dönemler bu seviyeye göre kıyaslanır. Endeks 100’ün altındaysa TL “değersizleşmiş”, 100’ün üzerindeyse “değerlenmiş” sayılır.
Ağustos 2025 itibarıyla TÜFE bazlı endeks 69,84 olarak açıklandı; bu da TL’nin 30 puan civarında “değersiz” olduğunu gösteriyor. Ne var ki başta ihracatçılar olmak üzere iş dünyasının geniş kesimleri TL’nin “aşırı değerli” olduğundan şikâyet ediyor.
Bu görünen çelişki aslında herkesin haklı olabileceğini gösteriyor. Çünkü baz yılı değiştikçe sonuç da değişiyor. İş dünyası genellikle son dönemdeki rekabet gücüne bakarken, Merkez Bankası ve bazı ekonomistler daha uzun vadeli eğilimlere odaklanıyor.
TL’nin değerinin çift yönlü etkisi
TL’nin değeri, iki ucu keskin bıçak gibidir. TL değer kazandığında ithal ürünlerin TL cinsinden maliyeti ucuzlar; bu da enflasyonu aşağı çeker. Dezenflasyon programı uygulayan ülkelerde bu etki özellikle önemlidir. Ancak geçicidir; iç talep güçlü kalmaya devam ederse enflasyonist baskı da sürebilir.
Diğer yandan, TL’nin görece değerli olması Türk mallarını yabancılar için pahalılaştırarak ihracatı yavaşlatır. Katma değeri veya marka gücü yüksek ürünlerde bu etki sınırlı olabilir, fakat Türkiye’nin ihracatının yalnızca küçük bir bölümü bu kategoriye girmektedir.
2003’e göre değersiz, 2023’e göre değerli
“TL değerli mi, değersiz mi?” sorusunun yanıtı, seçilen baz yılına göre değişir. Bugün 2003’e göre TL yaklaşık 30 puan değersiz; 2020’ye göre ise neredeyse aynı seviyede. 2023 baz yılına göre bakıldığında ise TL’nin yüzde 17’nin üzerinde değer kazandığı görülüyor. İhracatçıların zorlandığı nokta da burasıdır. Onların büyük kısmı için 2003’ün bir anlamı yoktur; o tarihte ihracat yapmayan pek çok firma, TL’nin son bir-iki yıldaki hareketiyle ilgilenir.
Yapısal bir analiz yapıyorsanız uzun dönemli ortalamalara bakmak anlamlıdır; ancak kısa vadeli politika tartışmaları veya iş planları için son 1-2 yıllık eğilimler daha belirleyici olabilir. Baz yılı sabit kalsa bile dış ticaret ağırlıklarının dönemsel olarak güncellenmesi gerekir. Önemli olan, ticaret ağırlıklarının doğru belirlenmesi ve zaman içindeki değişimlerin sağlıklı ölçülmesidir. Türkiye’de kullanılan endeks bu imkânı sağlar.
Enflasyonla birleşen kur baskısı
Özetle, uzun vadede TL hala “değersiz” görünürken, kısa vadede “aşırı değerli” bir konuma gelmiş gibidir.
2000’li yılların ikinci yarısında da kur tartışmaları vardı; hatta TL'deki değerlenmenin 30 puana yaklaştığı yıllar oldu. Ancak o dönemde enflasyon tek haneli seviyelerde seyrettiği ve fiyat istikrarı sağlandığı için ihracatçılar ve ihracata dönük üretim yapanlar ek bir maliyet şokuyla karşılaşmıyor, kurdaki hareketlerle başa çıkabiliyordu.
Bugün tabloyu bu kadar dramatik kılan, TL'deki değerlenme kadar ve hatta ondan daha da fazla, enflasyonun ulaştığı yüksek düzeydir.