Bir anı
Karlı bir kış günüydü. Günlerden pazar. Akşam yemeğinden dönüyorduk. O ilk yıl üniversitenin öğrenci yurdunun kafeteryasından yemek kontratı almıştım. Haftanın altı günü, üç öğün orda yiyordum. Ancak pazar günleri yemek yoktu. Bunun iki amacı vardı. Birincisi, yerel esnaf da haftada bir gün öğrencilerden kazansın. Diğer amacı da öğrencileri kampüs dışına çıkarmak, dışardaki hayata alıştırmak.
Avusturyalı arkadaşımızın arabasında idik. Arkadaşımızın arabası da ikinci el idi, ama çok düzgün kullanılmış, 3-4 yaşında “doktordan alınmış” kadar temizdi. Arkadaşımız usta bir sürücü idi. Anne ve babasının görevi dolayısıyla lisenin bir kısmını ve üniversiteyi İstanbul’da okumuştu. Her yıl en az bir kez Viyana’ya gidip gelirken araba sürmüşlüğü vardı.
Avusturyalı arkadaşım bana sürücü dersleri vermeye başlamıştı. Arabasına her bindiğimde hocalığını sürdürür, trafik kuralları ve güvenli sürüş hakkında bana bilgi verirdi. O akşam da yine bilgi veriyordu “Kar, yolu kaygan yapar. Daha dikkatli sürmek gerekir” diye anlatıyordu. Sonra aklına nerden esti bilmiyorum; sanırım biraz da arabasındaki diğer arkadaşlara gösteriş yapmak istedi. Tam bir viraja girerken “Kar kaygandır, tehlikelidir. Ama bazen onu virajlarda kendi yararına kullanabilirsin” deyip, el frenini çekti. Araba gerçekten dönerek virajı aldı. Ancak viraj alınmakla kalmadı. Araba kayarak karşı kaldırıma “küt” diye çarparak durabildi. Emniyet kemerlerimiz bağlı idi. Bize bir şey olmadı. Arabadan inip baktık, arabaya da görünür bir şey olmamıştı. Ama hareket edince ön takımlardan hoş olmayan sesler gelmeye başladı. Avusturyalı arkadaşım derse devam etti: “Bu sana ders olsun. Arabayla şaka olmaz, gösteriş olmaz. Şimdi ucuz atlattık, ama bakalım tamirci ne diyecek?” Avusturyalı arkadaşım tamirciye, arabayı aldığı fiyatın üçte biri tutarında bir para ödemişti.
İhlâller ve cezalar
Niye bu anım aklıma geldi? Geçtiğimiz günlerde yazılı ve sözlü basında yeni trafik cezalarına ilişkin çok konuşuldu. Sonunda yeni cezalar yasalaşmış ve resmi gazetede yayımlanmış. Basında verilen listeye baktım. “Drift atmak” diye bir ihlâlden söz ediliyor ve cezası 46.393 TL. Bu deyimi ilk kez duydum. Ama deyim Türk Dil Kurumu sözlüğüne bile girmiş. Karşılığında aynen şunu yazıyor: “Genellikle gösteri amaçlı olarak aracın arka tarafını kontrollü biçimde kaydırarak virajı almak.” O zaman “İşte bu, bizim Avusturyalı arkadaşın yaptığı idi” dedim.
O akşam Avusturyalı arkadaşımın hareketi, sadece onun kesesine dokunmuştu; çünkü yolda bizden başka kimse yoktu. Ama bunu yaparken çevrenizde başkaları varsa, zarar onlara da dokunabilir. Yollar, akrobasi gösterilerinin yapıldığı yer değildir. Bu nedenle, bu tür gereksiz eylemlerin yapılması suç sayılmalı ve yapan ceza almalıdır.
Listedeki diğer yüksek cezalara baktım. Listede “Sürücü belgesiz (başka bir deyişle ehliyetsiz) olarak motorlu araç kullanmak” var ve cezası 18.677 TL. Ben böyle bir olay yaşamadım, ehliyetsiz araba hiç kullanmadım. Keşke her işi yapanda, en alttan en üst seviyeye kadar, ehliyet aransa. Örneğin, keşke inşaat işi yapan, kendisini usta olarak lanse eden kişilerden de ustalık belgesi istense. O zaman usta dediğimiz kişi en azından su terazisini kullanmasını bilirdi; banyoda su giderini tabanın en alçak yerine koyardı. Eğer ehliyet aransa, ehliyeti olmayan bir kişi ekonomik kararlar alan bir mevkiye getirilmezdi; gözlerindeki ışıltıyla değil rakamlar ile konuşurdu. Ya da ekonominin e’sini okumamış birisi, “ekonomistim” diye ortaya çıkamazdı. Bu nedenle ehliyetsiz araba kullanana kesilecek ceza da yerinde, hatta az bile diye düşünüyorum.
Trafik cezaları içinde çok faydalı bulduğum bir ceza da emniyet kemeri takmama cezası. Araba sürmeyi öğrendiğimde öğrenci idim. Bütçem çok kısıtlı idi. Trafik cezası verecek halim yoktu. Bu nedenle arabaya biner binmez kemer takardım. Bu bende alışkanlık haline geldi. Bugün sağsam ve sağlamsam bu kemer sayesinde oldu. Bundan yedi yıl önce arabamın gaz pedalı takıldığı için eşimle 7-8 metrelik yerden uçtuk. Ama emniyet kemerlerimiz takılı olduğundan bize bir şey olmadı. Eğer takılı olmasa bugün ya ölü, ya da sakattık. Şehirlerarası otobüs yolculuklarında da hep kemerimi takarım ve genelde de otobüste kemer takan tek kişi ben olurum. Bazen haberlerde görürüz: “Otobüs devrildi, şu kadar kişi öldü, şu kadar kişi yaralandı.” Bakarsınız otobüs devrilmiştir, ama sapasağlamdır. “Eğer kemerler takılsaydı herkes sağlam kalacaktı” dersiniz. Kemer sizi yaşama başlar.
Ceza listesinde sözü edilen önemli ihlâllerden birisi de “hız sınırını aşma ihlâli”. İnsanlar bazen direksiyona geçince başka bir kişiliğe bürünüyorlar; “Gavur hakkını vermiş, ben niye vermeyeyim” mantığı ile gaz pedalına yükleniyorlar. Bu bir fizik kuralıdır: Bir kaza anında çarpılan yere verilecek zarar da hız ile orantılı olarak artar. Bu nedenle yolun durumuna göre hız sınırı koymak gerekiyor. Cezalar da bu hız sınırını aşma miktarına göre de artıyor. Hız sınırını aşma cezaları, aşanları caydıracak boyutta olmalıdır. Çakarlı, resmi plakalı, aşırı lüks araçlar da buna dahil edilmelidir. Otoyollarda yanınızdan uçak pistinde kalkışa çıkmış uçak gibi süper hızla bir araba geçerse, bu araba muhakkak bu sözünü ettiğim arabalardandır. Sanırsınız hepsi tabakhaneye yetişiyor. Sanırsınız ki, tüm işlerini bu süper hızla yapıyorlar. Caydırıcı olması için bunlara kesilecek cezayı (tabii eğer kesiliyorsa) o makamın sahibi ödemelidir. Hız konusunda yalnız sürücülere değil, devlete görev düşmektedir. Hız sınırları ile ilgili bilgilendirme levhalarının düzgün konulması gerekir. Örneğin, şehirlerarası yollarda yerleşim alanlarından geçerken 50 km hız sınırını bildiren levhayı görüyorsunuz. Ancak bunun nerde bittiğini gösteren levha çoğu kez konmamış oluyor. Gidiyorsunuz, gidiyorsunuz “Siyah daireli 50” levhası bir türlü görünmüyor. Sonra birden azami hız 90 levhası çıkıyor önünüze. Bu yanıltıcı oluyor. Örneğin, yine 50 km sınırlaması bitti levhasını koymayı unuttular deyip hızlanıyorsunuz. Metreler sonra karşınıza siyahlı levha çıkıyor. Bu nedenle tabelalar denetlenmelidir. Hız konusunda bir diğer tabela meselesi de azami hız sınırları, levhalarla sürücülere sık sık hatırlatılmalıdır.
Alkollü sürücü, sadece rahmetli Levent Kırca’nın parodilerinde komiktir. Onun dışında tam bir cinayete teşebbüs suçudur. Altında öldürme gücü yüksek bir aygıt varken alkolün etkisinde yola çıkan kişi, kendisinin, araçtakilerin ve yolda rastlayacağı kişilerin hayatını tehlikeye atmaktadır. Cezaların daha ağır olması gerekir.
Kaza istatistikleri
TÜİK’in verilerine (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Karayolu-Trafik-Kaza-Istatistikleri-2024-54056) göre 2024 yılındaki trafik kazaları ile ilgili bazı istatistikler şöyle:
- Türkiye'de 266 bin 854 adet ölümlü yaralanmalı trafik kazası meydana gelmiş.
- Trafik kazalarında 6 bin 351 kişi hayatını kaybederken 385 bin 117 kişi yaralanmış.
- Trafik kazalarında ölenlerin %48,4'ünü sürücüler oluşturmuş.
- Kazaya neden olan kusurlar içinde sürücü kusurları %90,1 pay ile ilk sırada imiş.
Gördüğünüz gibi, trafik kazalarının bedeli çok ağır.
Sonuç
Uygarlık, belli kurallar silsilesidir. Kurallar kişilerin haklarını korumak, daha düzenli bir yaşam yaratmak için konur. Ama kurallara uymamak, başkalarının haklarına tecavüzü getirir. Hele trafik kurallarına uymamanın getireceği zarar başkalarının canına ve malına tecavüz demektir.
Trafik cezalarının fazlalığı ve son zamanlarda trafik kontrollerinin sıkılığı bazılarını rahatsız etti. Bütçe açığını kapatmak için yapılan uygulamalar olarak da nitelendirildi. Nedeni ne olursa olsun, bana göre hayırlı bir girişimdir. Trafik kurallarına uymayı bir şekilde herkesin öğrenmesi gerekir. Evet, işin başı eğitimdir, ama caydırıcı cezalar da trafikte kural tanımayanları hizaya sokabilir; hem onları hem de aynı yolu paylaşanları kurtarır.
Cezaları sevmem ama trafik cezaları toplum yararınadır.