İzmir’de musluktan su akmıyor, çok sayıda şehirde birkaç aylık suyumuz kaldı ve biz başka ülkelere su satıyoruz. Su satmakla kalmıyor, bir de bu alanda dünya sıralamasına giriyoruz.
Son zamanlarda daha sık duymaya başladığımız birkaç haber:
- Gediz Nehri kurudu
- Tahtalı Barajı’nda su seviyesi yüzde 6’ya düştü
- Ankara’nın 3 aylık, Bursa’nın 1 aylık suyu kaldı
- İzmir’de su kesintileri başladı.
Ne zaman su sıkıntısı ile ilgili haberler okusam aklıma, Türk sinemasının kilometre taşlarından olan “Susuz Yaz” filminden bir Erol Taş-Hülya Koçyiğit sahnesi gelir. Film 1963 yılında İzmir’in Bademler köyünde çekilmişti. Bugün, İzmir’de gerçekten su kalmadı.
Ülke daha az yağış alıyorken, insanlar evlerinde sanki bunlar olmuyormuş gibi su tüketirken, tarla ve bahçelerde büyük kısmı kaçak olarak açılan kuyulardan çekilen su ile sulama yapılırken, bu haberlerin gelmesi hiç şaşırtıcı değil. Bağıra bağıra gelen susuzluk tehdidine karşı, sanki başka bir dünyada yaşıyormuş gibi ilgisiz ve umarsızız.
Çözüm çok da karmaşık olmasa gerek. Kısa vadede sulama konusunda çok sıkı denetim, bireysel tüketimde hanehalkı sayısı ile orantılı sınırlama, orta ve uzun vadede şehir ve bölge planlamada değişiklikler, ağaçlandırma, altyapı revizyonu vb.
“Acaba bir de şuna bakmalı mıyız?” diye sesli düşünüp, sizlerin de dikkatini çekmek istediğim bir konu daha var.
Ülkede yaşanan bu su sıkıntısına rağmen, Türkiye dünyanın en fazla içme suyu ihraç eden 11. ülkesi. Bu tuhaf bir durum değil mi?
İzmir’de musluktan su akmıyor, çok sayıda şehirde birkaç aylık suyumuz kaldı ve biz başka ülkelere su satıyoruz. Su satmakla kalmıyor, bir de bu alanda dünya sıralamasına giriyoruz. İhracat yaptığımız ülkeler arasında KKTC ve Filistin de var. Bu ikisini elbette ayrı bir yere koymamız, ne kadar talep varsa karşılamamız gerekiyor.
İhraç ettiğimiz su miktarı yıllık 400 bin ton civarında. Son 10 yılın toplamı 4 milyon ton. 2024 ihracatımız 80 milyon dolar, son 10 yılın toplamı ise 650 milyon dolar.
Su tüketimimizde akıl almaz bir savurganlık içindeyiz
Türkiye’nin toplam su arzı ve tüketimi ile kıyasladığımızda ihraç ettiğimiz su miktarının düşük olduğunu da bir dipnot olarak eklemeliyim. Yani, elimizdekinin oldukça küçük bir kısmını çoğu Avrupa’da olan ülkelere satıyoruz. Ama yine de ihraç ettiğimiz su miktarının, 400-500 bin nüfuslu bir ilimizin yıllık içme suyu talebini karşılayacak büyüklükte olduğunu da görmemiz gerekiyor.
En yaygın atasözlerimizden biri “damlaya damlaya göl olur”. Bunu finansal tasarrufa dikkat çekmek için kullanırız. Fakat gerçekten, damlalar birikerek göl oluyor ve biz su tüketimimizde akıl almaz bir savurganlık içindeyiz.
Yağışlar son yıllarda hızla azalırken, yurtiçinde su ihtiyacı artarken, ülke için ciddi bir döviz geliri yaratmayan ticari amaçlı içme suyu ihracatının gerekliliğini sorgulamaya dikkatinizi çekmek istiyorum.