Haziran ayı, jeopolitik açıdan gerilimlerin tırmandığı bir döneme sahne oldu. İsrail’in Orta Doğu’daki askeri müdahalelerinin İsrail-İran savaşına dönüşmesi, küresel piyasalarda risk algısını rekor seviyelere taşıdı.
ABD Başkanı Trump’ın sert uyarılarının ardından, şimdilik İran ve İsrail arasında geçici bir ateşkes sağlanmış görünüyor. Ancak bu ateşkesin ne kadar kalıcı olacağı büyük bir soru işareti. Gazze’nin akıbetinden Suriye rejiminin istikrarına, NATO-Rusya ve ABD-Çin eksenlerindeki siyasi ve ekonomik sürtüşmelere kadar bölgedeki belirsizlikler yüksek seyrediyor. Finansal ve ticari savaşlar ise bu tabloyu daha da karmaşıklaştırıyor.
Bu hafta gerçekleşen NATO zirvesinde, ülkelerin milli gelirlerinin %5’ini savunma harcamalarına ayırması yönünde alınan karar piyasalarca olumlu karşılandı. Ancak bu kararı olumlu okumak kolaycılık olur. Asıl endişe verici olan, ülkelerin diplomasi yerine askeri caydırıcılığı öne çıkaran bir pozisyona geçmesi. Bu tutum, bir yandan etle tırnak gibi bütünleşmiş uluslararası mali ve ticari ilişkileri zedelerken diğer yandan da küresel kalkınma çabalarının daha dengesiz ve verimsiz bir zemine oturmasına yol açıyor.
Barış ortamının zedelenmesi; yatırımlardan tedarik zincirlerine, ürün ve hizmet pazarlarından istihdama kadar pek çok alanda ciddi riskler doğurabilir. Bu riski, hem bölgesel hem de küresel savaşların tırmandığı dönemlerde somut biçimde deneyimledik.
Unutmayalım ki, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinin bir daha yaşanmaması için savaşın tarafı olan ülkeler bir araya gelerek uluslararası işbirliği mekanizmalarını kurmuştu. Bu çerçevede benim de uzun yıllar çalıştığım Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kurumlar hayata geçirilmişti.
Bugün ise uluslararası işbirliğinin zayıflaması, sadece barışı değil, iklim krizine karşı mücadelemizi de tehlikeye atıyor. Yazımın başlığında “son 50 yılın en sıcak yazı” ifadesini kullanmam tesadüf değil. Henüz yaz mevsiminin başında olmamıza rağmen Amerika’dan Avrupa’ya, Türkiye’den Asya’ya kadar pek çok bölgede kavurucu sıcaklar etkisini gösterdi; orman yangınları yaygınlaştı. Küresel uzlaşının zayıflaması, Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerinden her geçen gün biraz daha uzaklaşmamıza neden oluyor.
Bu gezegeni paylaştığımız 8,2 milyar insanla dünyanın kaynaklarını daha adil ve sürdürülebilir bir şekilde paylaşamazsak, yeni dönemde savaşların ve krizlerin kaçınılmaz hale gelmesi ve her yazın bir öncekinden de yakıcı olması maalesef şaşırtıcı olmayacak…