Sincan Uygur Özerk Bölgesi Halk Hükümeti İcra Başkan Yardımcısı Chen Weijun, tüm bölgede 56 farklı etnik ya da dini kökene sahip grubun yaşadığına vurgu yapıyor ve “Bölgenin istikrarı ve vatandaşların uyumlu yaşamasının sağlanması bizim görevimizdir. Bir dönem yaşanan olaylar, Sincan’da halklara çok zarar vermiştir” diyor.
Sincan çok kalın bir kitap. Onu bir defa okumak yetmez, bir kaç kere gelip, bir kaç kere baştan sona okumak gerekir…” Cümle, Çin’in Sincan Özerk Bölgesi Dış ilişkiler Ofisi Müdürü Xiao Yewen’e ait. Sincan-Uygur Özerk Bölgesi hükümetinin davetlisi olarak, Çin’in İstanbul Başkonsolosluğu, Türkiye- Çin Dostluk Vakfı ve Yeni Dünya Araştırmaları Merkezi koordinasyonunda kalabalık bir gazeteci heyeti olarak gittiğimiz Sincan’da bir hafta boyunca bu “kalın kitabın” belki de ancak sadece önsözünü okuyabildik: Hızla kalkınmakta olan, özgüvenli, Türkiye’ye ve Türklere son derece sıcak bakan bir halkın yazdığı kitap bu...
Programını Çin makamlarının hazırladığı, ancak boş vakitlerde nereye gitmek istersek gidebildiğimiz, kiminle konuşmak istersek konuşabildiğimiz bu 6 günlük sürede görebildiğimiz o “önsözden” bize kalanlar da şöyle;
ÜÇ ALFABELİ İKİ DİLLİ BÖLGE…
Sincan Özerk Bölgesi, Çin’in en batısında, 8 ülke ile sınırının kesiştiği noktada; bölgenin sınırları toplamda 5 bin 700 km. Bu çok geniş bir yüzölçümüne karşılık, Çin’in diğer eyaletlerine oranla küçük bir nüfusa sahip; Yaklaşık 1 milyon 600 bin km2 olan bölgede 26 milyon nüfus yaşıyor. Tüm özerk bölgede nüfusun çoğunluğunu Uygur Türkleri oluşturuyor. Eyalet Başkenti konumundaki Urumçi’de Han Çinlisi nüfusu ile Uygur nüfusu birbirini yakalamış olsa da, Kaşgar gibi diğer kentlerde Uygurların nüfusu yüzde 90’lara kadar ulaşıyor.
Özerk Bölgede iki resmi dil var; Çince ve Uygurca. Resmi yazışmalar da, eğitim de, hatta sokaktaki uyarı levhaları bile bu iki dilde; Çin alfabesi ve Uygurların yazı karakterlerini kullandığı Arap alfabesi hep yan yana.
KAŞGAR’DAKİ EDİGAR CAMİSİNDE ASILI HALI…
Hem Urumçi’de, hem de Kaşgar’da çok sayıda cami var ve hepsi faaliyette.
Heyetin ziyaret ettiği, Kaşgar’ın merkezindeki 1442 yılından kalma Edigar Camisi imamı, cuma namazlarında cemaatin epey kalabalık olduğunu, bayram namazlarında ise 400 m2’lik kapalı alan yetmediği için namaz kılanların seccadelerini caminin bahçesine yaydıklarını, orada bile yer kalmadığı zamanlar yaşandığını anlattı.
Edigar camisinin en görünür yerinde asılmış el dokuması halı ise, bizzat Sincan Özerk Bölge Başkanı tarafından camiye hediye edilmiş. Halının üzerindeki 56 nur çiçeği de Sincan’da yaşayan 56 etnik ya da dini topluluğu temsil ediyor.
Özerk bölgede camilerde görev yapacak din adamları Urumçi’de kurulu Sincan Müslüman Akademisi’nde yetiştiriliyor. Akademinin ayrıca özerk bölgede farklı şehirlerde 8 de şubesi bulunuyor.
Akademide halen yaklaşık bin öğrenci eğitim görüyor. Akademiye öğrenciler sınavla alınıyorlar. Her yıl mezun olan 300 öğrenci de hem Sincan’ın, hem de Çin’in başka bölgelerindeki camilerde imam olarak görevlendiriliyorlar. Akademi mezunları ayrıca belediye meclislerindeki Müslüman komitesinde de görev alabiliyorlar.

İslam Akademisinde kadın öğretmenler var, ancak kadın öğrenci yok. Neden hiç kadın öğrenci olmadığı sorusuna karşılık ise yetkililer, kadınların camilerde görev yapmadıklarını, din eğitimlerini ise evde aldıklarını söylemekle yetindiler.*** Akademinin tüm masrafları bizzat Sincan Özerk Bölge hükümeti tarafından karşılanıyor. Öğrencilere üç öğün yemek ve yurt ücretsiz karşılanıyor. Bağış ise kabul edilmiyor; Yetkililerin anlattığına göre, bağış yapma teklifinde bulunanlar, “okulun tüm masrafları zaten devletçe karşılanıyor” denilerek kibarca maddi durumu iyi olmayan vatandaşlara destek olmaya yönlendiriliyorlar.
“ÇİN BİR KANUN DEVLETİDİR…”
Özerk Bölge Halk Hükümeti İcra Başkan Yardımcısı Chen Weijun, tüm bölgede 56 farklı etnik ya da dini kökene sahip grup yaşadığına vurgu yapıyor; Kazaklar da var, Kırgızlar, Tatarlar, Hristiyan ya da Yahudiler de. Weijun, “Bölgenin istikrarı ve vatandaşların uyumlu yaşamasının sağlanması bizim görevimizdir. Bir dönem yaşanan olaylar, Sincan’da halklara çok zarar vermiştir” dedi.
Chen’in bahsettiği olaylar, Türkiye Cumhuriyeti’nin de resmen terör örgütü olarak tanıdığı Türkistan İslam Partisi’nin gerçekleştirdiği terör saldırıları. Çin’in bir “kanun devleti” olduğunun altını birkaç kez çizen Chen, “Teröristlerle Çin’in kendi kanunları ve uluslararası hukuk standartları çerçevesinde mücadele ettik” dese de, Batı’da ve Türkiye’de pek çok kesimde, Çin makamlarından gelen bu açıklamalara kimi zaman şüpheyle bakıldığını da burada eklemek gerek. Ancak yüzlerce, kimi ölümlü, kimi yaralanmalı terör saldırılarının ardından, 2014’ten bu yana Sincan’da hiç terör eylemi gerçekleşmediği de gerçek.
Urumçi’deki Sincan Uluslararası Fuar ve Sergi Merkezi’nde, Çin’in terörle mücadelesine ilişkin interaktif sergide yaşanan olayları sansürsüz -kimi kafa kesme görüntülerine kadar- izlemek mümkün. Sergide verilen mesaj, bir din adına yapıldığı iddia edilen şiddet eylemlerinin, en çok o dinin mensuplarına zarar verdiği yönünde. Nitekim bu mesajı güçlendirmek için olsa gerek, terörist eylemlerde öldürülmüş cami imamlarının fotoğrafları ve hikayeleri sergide önemli yer tutuyor.
Sergide Çin’in “kanun devleti” yönünün altını çizen unsurlar da var; En vurucu olanlardan biri, Sincan’ın dağlık ücra bölgelerine gönderilen seyyar “halk mahkemelerine” ilişkin fotoğraflar; Kelimenin tam anlamıyla dağ başında, açık havada kurulan mahkemelerde savcılar da, avukatlar da hazır bulunuyor, hakimler de anlaşmazlıkları dinleyip, karara bağlıyor.
Türkiye’de Atatürk’ün adını verdiği “cumhuriyet savcıları” da, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki “hukuk devleti” normu da giderek daha fazla tartışmalı hale gelirken Çin, Devleti’nin resmi ismine yakışan “halk mahkemelerini” resmen ve fiilen yaşatıyor.
SİNCAN “ŞANTİYE” ALANI GİBİ…
Sincan adeta bir “şantiyeye” dönüşmüş durumda. Hem Urumçi, hem de Kaşgar kentleri her yöne doğru büyümekte, yeni binalar, mahalleler kurulmakta. Ancak kurulan yeni dev blokların, Türkiye’de hemen tüm şehirlerde örnekleri bulunan, şehir estetiğini pek ciddiye almayan bir yapılaşma biçimi olduğunu da söylemek gerek. Ne Uygur Türkleri’nin sanatçı yanlarını, ne o meşhur Çin estetiğini pek taşımıyor yeni yapılar.
TIKTOK STÜDYOLU, YZ’Lİ “MUHTARLIKLAR”…
Ancak hem eski, hem de yeni oluşan mahallelerde kurulan yönetim sistemi halkın pek çok ihtiyacını karşılamaya yönelik. Gazeteci heyetinin Urumçi ziyaret programında yer alan Yuejinjie Güney Mahallesi yönetim ofisi, Türkiye’deki muhtarlıklara hiç benzemiyor; Hizmetler hem çok çeşitli, hem daha kapsamlı.
Hizmet almak için ofise gelenler yapay zeka destekli online asistan ekranları ile karşılanıp, alabilecekleri hizmetler tanıtılıyor. Ofiste resmi evrak edinmekten, su ve elektrik parası ödemeye kadar pek çok hizmet sunuluyor.
Yine kurulan ekranlar aracılığıyla isteyen vatandaşlara hukuk desteği de sağlanıyor. Ekrana dokunan vatandaş, o günün görevlisi olan avukat ile canlı iletişim kurup, sorununu anlatıyor, hukuki danışmanlık alıyor.
Mahalle yönetim ofisinde hem gençler, hem de yaşı daha ileri olanlar düşünülmüş. Çin’de çok popüler olan TikTok uygulaması için bir “sosyal medya” odası var; Burada arka planda yeşil ekran da hazır, videoda kullanılacak kostümler de; yeni ve yaratıcı küçük videolar için kullanıcılarını bekliyor.
Genç çiftler çocuk bakımı için ofisten güvenilir yardımcıların isimlerini alıp, makul bir fiyat karşılığında anlaşabiliyor. İsteyene, yine masaj hizmeti de veriliyor, ya da sağlık sorunlarına karşı hemşirelerin hazırladığı tıbbi çaylar sunuluyor.
TÜRK OLMAK, İTİBARLI OLMAK DEMEK…
Sincan’da Türk olmak, “itibarlı” olmak demek. Gazeteci heyeti bunu Kaşgar’da somut şekilde yaşadı; Tarihi çarşıda heyetin Türkiye’den geldiğini öğrenen esnafın kimi “pahalı” deyip almaktan vazgeçilen malı hediye etmeye kalktı, kimi yanında çalışan ve indirim yapmayan çıraklara tek kelimeyle, sadece “itibar” diyerek çıkıştı ve çırağın inanamadığı oranlarda indirim yaptı.
Uygurlu Türkler’den bir de talep var; Hepsi Türkiye ile ilgili, Türkiye’yi yakından takip etmeye çalışıyorlar. Türk dizilerine ise bayılıyorlar. TRT başta, Türk televizyonlarından istekleri, Türk dizilerinin Sincan’da seyredilir olmasını sağlamaları.
Son not ise, Çin’in “hukuk devleti” kimliğini bizzat Türk gazeteci heyetinin de tecrübe etmesine ilişkin… Heyeti taşıyan otobüsün şoförü trafik polisi tarafından yolda durduruldu ve bir kural ihlali nedeniyle kendisine ceza kesildi. Ne şoförün kendisinin, ne de otobüste heyete eşlik eden Sincan Özerk Bölgesi yetkililerinin, kesilen cezaya kılları bile kıpırdamadı. Kimsenin aklına da trafik polisine “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demek gelmedi….
Mao ile görüşmek için eşek sırtında yollara düşen ozan…
Türkiye’de ve dünyadaki “Uygur kültürü yok mu oluyor” söylentilerine karşılık olsa gerek, gazeteci heyetinin programına Çin devleti eliyle kurulan Uygur kültürünün yaşatılmasına ilişkin kurumlar da dahil edilmiş;
Uygur halkı sanata son derece yatkın insanlar. Şehirlerine gelenlere, kim olursa olsun, hep şarkıyla, dansla ve bolca gülümseme ile kucak açıyorlar.
Özellikle Sincan Özerk Bölgesi’ndeki şehirlerin eski yerleşim yerlerinde hemen her sokakta farklı müzik sesi duymak mümkün.
Uygur kültüründe önemli yer tutan “12 mugam” geleneği bu müzik sevgisinin kökenini oluşturuyor. 12 mugam, Uygur halk ozanlarının sözlü kültürü nesilden nesile şarkı ve deyişlerle aktardıkları bir kültür birikimini yansıtıyor. Her bir mugamda yaklaşık 20 şarkı bulunuyor. Tüm mugamlar art arda söylendiğinde süre 24 saate varabiliyor.
Şehir kültürünün gelişmesi, Uygur 12 mugamını da vurmuş; 12 mugam artık sokaklarda yok; devlet eliyle, eğitim yoluyla yaşatılıyor. Bu da, 1950’lerde, Wan Tangshu adlı müzik bilimci bir akademisyenin harekete geçmesiyle sağlanmış. Wan, o dönemde 12 mugamın tümünü bilen tek kişi olan Uygur ozanı Türdi Ahun’la birlikte 10 yıl çalışıp, 12 mugamı notaya dökmeyi başarmış. Ardından bunların tümü seslendirilip, kayda alınmış. O zamanki Çin’in ekonomik şartlarında kayıt sistemleri bulunamayınca, gerekli ekipman bile özel olarak Japonya’dan getirilmiş.
Yine 12 mugam’ın sokaklardaki son temsilcilerinden olan Uygur Türkü Kurban Tulum ise, hem Sincan’da, hem de Çin’in diğer bölgelerinde kahraman olarak anılıyor. Ona bu payeyi veren, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında devrime katılıp, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mao’yla birlikte savaşmak için eşek sırtında Sincan bölgesinden Pekin’e gitmeye kalkması, yol boyunca da devrimi öven 12 mugamda deyiş ve şarkılar söylemesi. Günümüz şartlarında Urumçi’de Pekin’e uçakla ulaşmanın bile 3 buçuk saati bulduğu düşünüldüğünde, Kurban Tulum’un kalkıştığının imkansıza yakın olduğu ortada. Ancak yine de başarmış Kurban Tulum; Pekin’e varıp Mao ile görüşmüş ama bunu eşek sırtında yapmamış. Yolculuğun büyük bölümünü trenle yapabilmiş ve yola çıktıktan aylar sonra Pekin’e ulaşabilmiş.