İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından 2’nci 500 büyük sanayi kuruluşunun sonuçları açıklandı. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, yalın ve samimi bir şekilde sonuçları özetlemiş. Baştan söylemek gerekirse sonuçlar hiç de iç açıcı değil.
Bilindiği üzere ekonomiler 3 ana aks veya kesim üzerinde oluşur.
1- Kamu kesimi
2- Reel kesim
3- Finans kesimi
Kamu kesimi, kamu hizmetlerini yerine getirmek üzere çeşitli fonksiyonlar üstlenir; kamusal, yarı kamusal ve özel mal ve hizmetler üretir. Siyasetin bürokrasi marifetiyle yönettiği bir yapıdır ve temel mantığı karlılık değildir. Reel kesim ise yerli ve yabancı firmalar formunda mal ve hizmet üretimi yapar ve karını maksimize etmenin peşindedir. Her iki kesimin kan dolaşımı gibi kaynak akışını sağlayan ise finans kesimidir.
Dolayısıyla bunların hiçbiri birinin alternatifi değildir, hepsi birbirini tamamlayan puzzle gibidir. Aralarında varlık hareketleri ve parasal akımlar vardır.
Özellikle reel kesimin farklı tarafı öne çıkar. Reel kesim, her şeyden önce ayni ve nakdi sermaye ile işe koyulur, eğer hizmet sektöründe ise veya kişisel emeğini ortaya koyuyorsa o zaman böyle bir sermayeye ihtiyaç yoktur; ancak ekonomiye ciddi katma değer yaratır. Ürettiği mal ve hizmet için istihdam sağlar, satışlarından yerli ve yabancı para karşılığı gelir elde eder. Yani reel sektör üretim, yatırım, istihdam, döviz girdisi yoluyla ekonomiye önemli katkı sağlar.
O zaman reel sektörün rahat olabilmesi ve katma değer yaratabilmesi için tarım, sanayi ve hizmetler alanında uygun bir ekosisteme sahip olması gerekir.
Sanayi kesimi bunların içerisinde en organize, kurumsal yapılardır. En büyük üretimi, ihracatı ve ithalatı sanayi kesimi yapar, istihdamı yine sanayi kesimi yaratır. Dolayısıyla katma değer ve kârlılık sanayici için çok büyük önem taşır.
Ancak Türk sanayisinin milli gelirden aldığı pay yıllar itibariyle azalıyor. 2022 yılında yüzde 26.4 olan sanayinin payı, 2023 yılında yüzde 22.9’a, 2024 yılında yüzde 20’ye ve 2025 yılının ilk çeyreğinde de yüzde 19.2’ye geriliyor.
Öncelikle bu olumsuz gidişin durdurulması üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor.
Bu olumsuz gidiş zaten İSO’nun ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu raporlarından da izleniyor.
Başak var, tane yok!...
Dilerseniz gelin çok fazla rakamlara boğulmadan 2024 yılı ile ilgili olarak bazı oransal sonuçlara başlıklar halinde bir bakalım.
- İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunun satışları bir önceki yıla göre yüzde 41,1 oranında artmış. Ancak Yİ-ÜFE ile deflate edildiğinde yani fiyat artışından arındırıldığında azalmanın yerini binde 1 gerileme almış. 2022 ve 2023 yıllarında da reel anlamda üretimden satışlarda düşüş devam etmiş.
- Satışlardaki artışın yetersizliği yanı sıra artan maliyetler dolayısıyla karlılık da çok ciddi ölçüde azalmış. Toplamda karlılık oranı yüzde 7.3’e gerilemiş. Oysa bu oran bir önceki yüzde 12.6, hatta 2014-2023 arası 10 yılın ortalaması da yüzde 10.9 imiş. Şimdi 2024 yılında tepetakla geriye gitmiş.
- İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunun finansman giderleri 2024 yılında yüzde 45,4 oranında artmış, buna karşın faaliyet karı yüzde 18.9 oranında azalmış. Böylece finansman giderlerinin faaliyet karına oranı yüzde 81.9’a kadar yükselmiş. Halbuki bu oran 2014-2023 arası 10 yılın ortalaması olarak yüzde 43.4 imiş.
- Bu arada finansman giderlerinin faaliyet karına oranı da bir önceki yıl yüzde 45’den yüzde 81’e sıçramış.
- İkinci 500 büyük sanayi kuruluşunun istihdamı 2024 yılında yüzde 2.2 artmış olmakla beraber ücret maliyetleri yüzde 90.9 gibi yüksek bir oranda artış sergilemiş. İstihdam üzerindeki yükler nedeniyle çalışanlara yansıyan kısmı azalmış olsa da işverene maliyeti çok artmış.
Bu özet tablo Türk sanayisinin içinde bulunduğu hazin durumu ortaya koyuyor. Aslında sanayici olma kültürünün böylesine maliyetli olması, firmaların ya yurt dışına çıkmasına ya da üretken olmayan taşınmaz piyasasına yönelmesine neden oluyor. Artık büyük sanayicilerin bir kısmının hatta ağırlıklı kısmının sanayi dışına yöneldiği anlaşılıyor.
Dolayısıyla tablo, içinde bulunduğumuz konjonktürden öte temel açmazları da ortaya koyuyor.