Sanayicilerin, ekonomi programına yönelik inancı ve beklentileri güç kaybetmeye başlamış olabilir.
Ülkemizde gerçekleştirilen sanayi üretiminin bir bölümü iç piyasaya, bir bölümü ihracata yönelik. Yani, sanayi üretiminin belirleyicilerinden biri o dönemde yapılan ihracat. Bu iki gösterge arasındaki ilişkiyi, sanayi üretim endeksi ve ihracat miktar endeksini inceleyerek açıkça görebiliriz.
Grafikte son dört yıldaki durumu görüyoruz. İlk bakışta dikkat çeken üç unsur var:
1- Önceki yıllarda yakalanan yükseliş, küresel ve ulusal ekonomik şartlar nedeniyle sona ermiş. Her iki endekste de yataya yakın bir seyir var.
2- Sanayi üretiminde her yıl Aralık’tan Ocak’a geçerken yaşanan klasik yavaşlama bu yıl öncekilerden daha sert olmuş.
3- Her iki endeks de son dokuz ayın altısında gerilemiş.
Bu noktada son açıklanan reel kesim güven endeksi verisini hatırlayalım. Nisan itibarı ile 100,8 olan reel kesim (sanayi sektörü) güven endeksi 2019 ve pandemi yılı olan 2020’yi hariç tutarsak son 15 yılın en düşük seviyesinde. Kapasite kullanım oranı da son dönemde zayıf bir görünüme sahip.
Bir iki adım geri çekilip resme uzaktan bakalım. Son 3 yıldır, büyümenin tüketim öncülüğünde gerçekleştiği, sanayi büyümesinin ciddi anlamda güç kaybettiği bir süreç yaşıyoruz. Sanayiciler bu dönemde yurt içi ve küresel gelişmeler nedeniyle üretim ve ihracat tarafında haklı olarak çok zorlandılar. Yine de, uygulanan ekonomi programına, enflasyonu düşürmeye yönelik önemlere, yüksek sesle destek vermeyi sürdürdüler. İki yıla yakın süredir devam eden bu destek, hakkını verelim, daha önceki programlara verilen destekten daha güçlüydü.
Fakat reel sektörün bu yöndeki inancı ve beklentileri güç kaybetmeye başlamış olabilir. Politika karmasında özellikle sanayicileri rahatlatacak, beklentileri pozitife çevirecek bir duruşa ihtiyaç var. Bu, sadece ekonomi politikalarında değil, hayatımızı etkileyen diğer alanlarda da ihtiyaç duyulan bir değişim.