Büyüme rakamları dengeli değil bir yıldan diğerine ve hatta aynı yılda bir dönemden diğerine çok değişken. 2025 üçüncü çeyrek büyüme rakamları yüzde 3.7 olsa da tarımda keskin küçülme ve sanayide dalgalı performans, büyümenin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.
Önceki gün TÜİK tarafından Türkiye’nin üçüncü çeyrek yani Temmuz-Eylül 2025 dönemi büyüme rakamları açıklandı.
Rakamlarla Türkiye ekonomisi, 2025 yılının üçüncü çeyreğinde yıllık yüzde 3.7 oranında büyümüş. Sadece üçüncü çeyrek büyümesi de yüzde 1.1 olmuş.
Sektörlerin büyümeye katkısına gelince…
- İnşaat sektörü yüzde 13.9,
- Finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 10.8,
- Sanayi sektörü yüzde 6.5,
- Ticaret, ulaştırma, konaklama, yiyecek hizmetleri yüzde 6.3
- Diğer hizmet faaliyetleri yüzde 7.1,
büyümüş.
Ancak; tarım sektörü çok keskin bir düşüşle yüzde 12.7 küçülmüş.
Dolayısıyla bu dönemde GSYH cari fiyatlarla 17.4 trilyon lira olmuş. Bunun dolar cinsinden karşılığı da 433 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
Büyümenin harcama yöntemiyle gelişmesi de şöyle olmuş: hane halkının tüketim harcamaları yüzde 4.8, devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 0.8, gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 11.7 artmış.
Büyümeden ya da milli gelirden pay alanlar itibariyle işgücü gelirlerinin payı yüzde 35’e gerilemiş, buna karşın her şeye rağmen işletme karları yüzde 46.7’ye yükselmiş.
Aslında rakamlara bakınca durumun çok da kötü olmadığı görülebilir. Ancak nicelik yerine nitelik açısından bakıldığında işte o zaman tablo kötüleşiyor.
Malum gerçek anlamda büyümenin tarifi, bir ülkede ve belli bir dönemde üretilen nihai mal ve hizmetlerin bedeli olarak yapılıyor. Büyüme rakamlarına, gelir, harcama ve üretim yöntemleri kullanılarak ulaşılabiliyor. Açıkçası büyüme, aslında somut bir şeyler üretmedir. Yani tarlada, bağda, bahçede, ormanda tarımsal ve hayvansal ürünler üretmektir; aynı şekilde fabrikada, atölyede, tezgâhta hammadde, ara malı ve nihai mal üretmektir. Yani sanayide ve tarımda üretim yapmaktır. İstihdam yaratmaktır, ihracat yoluyla döviz girdisi sağlamaktır, sonunda refahı artırmaktır. Merkantilistlerin zenginliği toprağa dayandırmaları ya da tarımsal ve hayvansal ürünlerin yurt dışına çıkışında vergilendirmeleri boşuna değil!...
Açıkça söylemek gerekirse ülkemizde büyüme rakamları dengeli ve uzun dönemli kalıcı değil. Rakamlar, bir yıldan diğerine ve hatta aynı yılda bir dönemden diğerine çok değişken. Son 5 yılın büyüme rakamlarına sektörler itibariyle yüzde olarak bakalım…
Tablodan; son 5 yılda tarımda giderek kötüleşen bir küçülmenin yaşandığını, sanayinin düşüş yönünde ve fakat çok değişken bir gelişme gösterdiğini anlıyoruz.
Yani tarımda üretim yapmıyoruz, yapamıyoruz. Neredeyse köyde yaşayan ve tarlasını bahçesini işleyen yok. Çok karanlık ve vahim bir gelecek bizi bekliyor. Tarımda küçülmenin çok ciddi sonuçları var. Her şeyden önce soframızdaki yiyeceğimiz azalıyor, dünyanın temel sorunu bizde de keskinleşmeye başlıyor. Daha da önemlisi gıda enflasyonu kronik hale geliyor ve yapısal sorun şeklinde kristalleşiyor.
Sanayide de küçülme ve karsızlık öne çıkıyor, fabrikalar yurt dışına taşınıyor, maliyetler ve maliyetler içerisinde özellikle işçilik giderlerinin payı ciddi şekilde artıyor, ileri teknoloji ürünleri üretilemiyor, ihracat yapılamıyor…
Buna karşın inşaat sektörü almış başını gidiyor. 6 Şubat 2023 depreminin yarattığı yıkılmanın inşası nedeniyle sektörde büyüyoruz. Allah tekrarından korusun!... insanın aklına şu soru geliyor: acaba deprem olmasaydı büyümemizin ivmesi neye bağlı olurdu?...
Dolayısıyla büyüme kavramına gerçek anlamını yüklememiz lazım. Rakamlar ya da nicelikler değil, gerçekler ya da nitelikler önemli.