Bankacılar, marjların düşük seyrettiği ortamda kârlılığı artırmak için hacim büyütmenin şart olduğunu, ancak kredi sınırlamalarının buna izin vermediğini belirtiyor.
Önceki gün EKONOMİ gazetesinde Merve Yiğitcan'ın "Bankalara ticaride 'faiz indirin' çağrısı" başlıklı bir haberi vardı. Haberde reel sektör temsilcilerinin bu konudaki görüşlerine de yer verilmişti. Yazı, Türkiye’de iş dünyasının karşı karşıya kaldığı önemli bir çıkmazı net biçimde ortaya koyuyordu: Merkez Bankası politika faizini indiriyor, ancak ticari kredi faizleri aynı hızla düşmüyor.
Aslında mesele sadece Merkez Bankası’nın politika faizini indirmesiyle bitmiyor. Politika faizleri ile ticari kredi faizleri arasındaki kopukluğun nedenleri var.
- BDDK ve TCMB, son yıllarda kredi büyümesini sınırlayan düzenlemeler getirdi. Ticari krediler için aylık büyüme sınırları koydu. Bu sınırlar, kredi arzını kısıtladığı için kredi faizlerinin aşağı gelmesini zorlaştırıyor.
- Merkez Bankası politika faizini yüzde 43’e indirse de bankaların topladıkları mevduatın faizi hâlâ yüzde 43–47 bandında bulunuyor.
- Mevzuat gereği bankaların topladıkları mevduatın belirli bir kısmını Merkez Bankası'nda bloke etmesi gerekiyor. Bu oran düşürüldüğünde, bankaların serbest bırakılan kaynaklarını krediye yönlendirme imkanı artıyor. Ancak para politikasının bir parçası olarak Merkez Bankası bu oranı düşük tutmuyor.
- Zorunlu karşılık yükümlülükleri ve mevduat maliyetinin üzerine konulan risk primi nedeniyle ticari krediler yüzde 55-60 arasındaki faiz oranlarından verilebiliyor.
Krediyi veren de mutsuz alan da
Sonuçta krediyi kullananın da krediyi kullandıranın da mutsuz olduğu bir tablo var karşımızda. Sebebi bankaların kredi kullandırma isteksizliği değil, ekonomi gerçeklikler.
İkinci çeyrek sonuçları, bankacılık sektörünün parlak bir dönem geçirmediğini gösteriyor. Sektör kârlılığı baskı altında kaldı. Marjlar düştü; sektörde yoğun bir rekabet yaşanıyor.
Bankacılar, marjların düşük seyrettiği ortamda kârlılığı artırmak için hacim büyütmenin şart olduğunu, ancak kredi sınırlamalarının buna izin vermediğini belirtiyor. Sınırlamaların yakın gelecekte kalkması çok olası görülmüyor.
Ayrıca çok dramatik boyutlarda olmasa da tahsilat riskinde bir artış gözleniyor. İflaslar ve ödeme güçlüğüne düşen firma sayısında artış var. Dün Şebnem Turhan'ın haberinde vardı: "Bankacılık sektörü kaynaklarının verdiği bilgiye göre şu dönemde kimse borç ödemek istemiyor ve dev şirketler de yeniden yapılandırma için bankalarla masaya oturuyor."
Merkez Bankası neyi bekliyor?
Ticari kredi faizlerinin kalıcı bir şekilde düşmesi için önce enflasyondaki düşüş trendinin Merkez Bankası'nı ikna edecek boyuta gelmesi gerekiyor.
Merkez Bankası, bu düşüşün sürekliliğinden ve kalıcılığından emin olmalı ki kredi arzı üzerindeki sınırlandırmaları esnetebilsin, faiz indirimlerini sürdürebilsin, zorunlu karşılıkları gevşetebilsin. Ama Banka henüz emin değil.
TÜİK verilerine göre aylık enflasyon temmuzda yüzde 2,06'ydı ancak ana trendi daha iyi gösteren "mevsim etkilerinden arındırılmış enflasyon" yüzde 2,65 ile ocak ayından bu yana en yüksek seviyesindeydi. Bu oran yüzde 1'lere yaklaşmadan Merkez Bankası'nın rahatlayacağını sanmıyorum.
Ticari kredi faizleri ne zaman düşer?
Enflasyonun Merkez Bankası’nın “huzur bulacağı” bir patikaya oturması için para politikasındaki sıkı duruşun devam etmesi, maliye politikasının da bu duruşa destek vermesi gerekiyor. Sadece maliye politikası değil; diğer alanlardaki uygulamalar da istikrar algısını güçlendirmeli, hane halkının ve reel sektörün beklentilerini iyileştirmeye katkı sağlamalı.
Kısacası, ticari kredi faizlerinin hissedilir biçimde düşmesi için tek başına Merkez Bankası’nın politika faizini indirmesi yeterli değil. Enflasyon beklentileri düşmedikçe, kredi arzı üzerindeki sınırlandırmalar gevşetilmedikçe ya da geniş kapsamlı bir KGF benzeri kredi destek programı başlatılmadıkça ticari kredi faizleri çok fazla düşmeyebilir.