Yılın üçte birini tamamladığımızda, tam elektriklilerin payı yüzde 10’dan yüzde 15,5’e büyürken; son gelenlerle birlikte önümüzdeki aylarda bu oranın yüzde 18’leri geçeceği de tahmin ediliyor.
Yılın ikinci çeyreğiyle birlikte Türkiye’deki otomobil markaları müthiş bir rekabete, pazar paylarını yükseltme savaşına, en iddialı ve en yeni kozlarını piyasaya sürerek başladılar.
BYD’nin Tank, Han ve ÖTV avantajlı sedan Seal gibi büyük elektriklileriyle tamamlanan serisi, Skoda’nın tam elektrikli Enyaq ve Elroq modelleri, Opel’in en ekonomik elektriklisi Frontera, Audi’nin elektrikli lüksü A6 e-tron, Tesla’nın yenilenen Model Y’si, Nissan’ın tam elektrikli ticarisi Townstar, tam elektrikli Mustang Mach E, Courier, Custom ve Transit’lerinin yanına katılan Ford E’nin Puma, Explorer ve Capri seçenekleri ve Renault R5. Hepsi, devasa lansmanlarla kampanyalarla Türk tüketicisinin beğenisine sunuldu… Hatta yarın da, Hyundai’nin en ulaşılabilir elektriklisi Inster’in satışları başlayacak… Volvo’nun Türkiye’ye özel minimalist elektriklisi EX30 da önümüzdeki ay yollara çıkacak.
Yılın üçte birini tamamladığımızda, tam elektriklilerin payı yüzde 10’dan yüzde 15.5’e büyürken; son gelenlerle birlikte önümüzdeki aylarda bu oranın yüzde 18’leri geçeceği de tahmin ediliyor. Diğer yanda ise elektriklenmiş araçlarda yani tüm hibritlerin pazar payı iki misline çıkarken, Nisan sonunda yüzde 29’luk şaşırtıcı bir oran da istatistiklere girdi.
Araç başına düşen şarj istasyonu sayısında Almanya’nın bile önüne geçtiğimiz de hesaba alındığında; Türkiye’nin artık mobilite ekosisteminin dönüşümünde EV satışlarından şarj altyapısına modern çağa ayak uydurmayı başarıyor, diyebiliriz. Bu çevreci araçlara uygulanan göreceli düşük ÖTV oranları yerine gerçek indirim teşvikleri de devreye girebilse, belki de dünyanın en iyi örnek ülkelerinden biri olabileceğiz.
Bu arada baş bir önemli notumuz da, otomobillerdeki dönüşümün yanında lastik dünyasının da kendini baştan yaratması üzerine… Tüketilen enerjiden araçların platformlarına, bağlantılı teknolojilerden otonom sürüşe doğru otomotivde bilinen her şey değişirken, elbette araçların yere güvenle bastığı en önemli organı lastikler, bu “elektromobil”lere uygun olarak tüm yapılarını ve özelliklerini değiştiriyorlar.
2011’den bu yana Formula 1’in, 2027’den itibaren ise MotoGP’nin tek lastik tedarikçisi olacak, lüks araç pazarının da lideri olan Pirelli’nin 40 yıllık efsane lastik serisi P Zero, bugün beşinci nesliyle artık sadece hiper otomobillere değil, elektriklilere uygun olarak da çok farklı mühendisliklerle geliştirilmeye başlanmış. Özellikle yüksek torklu, daha ağır yapılı ve sessiz olma zorunluluğuna sahip elektrikliler için adeta ideal seviyeye çıkarılmış P Zero E serisi, üst sınıf bataryalı araçların ihtiyaçlarını karşılıyor. Yüzde 55’ten fazla biyo bazlı ve geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen bu lastiğin her ebadı dönme direnci, ıslak zeminde frenleme ve gürültü açısından Avrupa etiketinde AAA derecelendirmesini de karşılayabiliyor.
Lastik aşınmasını azaltarak daha uzun kullanım ömrü sunan ve çeşitli sürüş koşullarında kontrolü iyileştiren özel formüllü hamurlarını, motor sporlarından alınan sanallaştırma ve simülasyon teknolojileri kullanılarak geliştirilen sırt desenlerini, bir yaşam döngüsü analizine göre önceki nesil Pirelli lastiğine kıyasla %24 oranında da az CO₂ emisyonlarını anlatan Pirelli CEO’su Andrea Casaluci, “P Zero, pistten yola teknolojimizi taşıyor. Elektrikli araçlarda %10’a kadar menzil artışı sağlıyor. Gelecek nesil lastikler ise daha akıllı olacak” diyor. Şirketin geliştirdiği dijital ikiz mantığı güden “Cybre Tyre” teknolojisi de, yol verilerini analiz edip araca aktaran lastik içi mikro-sensörlerle sürüş güvenliğini ve keyfini artırıyor.
Motor sporlarında inovasyonları test etmeye devam etmelerinin paralelinde dijital simülasyonlar ve yapay zeka ile çok daha hızlı Ar-Ge tamamladıkladıkları ve yeni nesil elektrikli otomobillere uygun tasarlanan “Elect” teknoloji paketinde daha uzun menzil için düşük dönme direnci, daha dengeli aşınma oranı ve PNCS denilen bir lastik içi sünger fikriyle daha az yuvarlanma gürültüsü sağladıkları açıklanıyor.
Lastik partiküllerinin de salımını minimize etmeyi başaran, otomotivin ana tedariği olan lastik sektörünün, elektrikli otomobil ve yazılım tanımlı araçların geleceğine ana üreticilerden bile önce hazırlandığını görmek, çok ilginç idi…