Tavares, Avrupa’nın çevreci regülasyonlarını küresel rekabette “kendini kısıtlayan” politikalar olarak nitelendiriyor ama Stellantis’in içinde yaşanan kopuşun da mimarı, ta kendisi.
Avrupa otomotiv endüstrisinin asırlık birikimle şekillenmiş sanayi refleksleri, bugün küresel dönüşümün hızı karşısında çözülüyor. Bu kırılmayı en yakından ve en son anlatanlardan biri, Fırtınadaki Pilot kitabıyla Stellantis’in önceki CEO’su Carlos Tavares. Yüzeyde emekli olmuş bir CEO otobiyografisi gibi görünse de satır aralarında Avrupa sanayisinin stratejisizliğini, kültürel kopukluğunu ve endüstriyel tükenmişliğini ifşa ediyor.
Tavares’in kendi itirafı niteliğindeki satırlarda, PSA ve FCA birleşmesinden doğan Stellantis’in kırılgan mimarisi, Avrupa’nın genel sanayi yapısına benzetiliyor. Ulaşabildiğimiz sayfalarda; farklı regülasyon sistemleri, çelişkili fikirler ve karşıt çıkarlar üzerine kurulu bu dev yapı, başlangıcından itibaren sürdürülebilir bir modelden çok, politik bir deney alanı olarak tarif ediliyor… Oysa, Tavares’in bugün “sürdürülemez” dediği bu sistem, ironik biçimde kendi yönetiminde şekillenmişti. Kitapta yer alan, Kuzey Amerika operasyonlarının GM gibi bir dev tarafından yutulabileceği ya da Avrupa’daki varlıkların Çinli üreticilere devredilebileceği yönündeki tahminler, yalnızca öngörü değil, Avrupa’nın stratejik özerkliğinin çöküşüne dair bir kehanet olarak fark ediliyor.
Ancak asıl paradoks, eleştirinin sahibinin aynı zamanda o sistemi yöneten kişi olmasıydı. Tavares, Avrupa’nın çevreci regülasyonlarını küresel rekabette “kendini kısıtlayan” politikalar olarak nitelendiriyor ama Stellantis’in içinde yaşanan kopuşun da mimarı, ta kendisi… Marchionne döneminde oluşan teknik sadakat ve marka ruhu, onun döneminde verimlilik adına homojenleştirildi. Giorgio platformunun iptali, Alfa Romeo’nun genetik kodunun törpülenmesi, Puretech motorlarının dayatılması… Bunlar İtalyanlar için bir verimlilik hamlesi değil, İtalya’nın değersizleştirilmesi olarak eleştiriliyordu. Torino’dan Auburn Hills’e kadar uzanan FCA geleneğinde bu süreç, “Tavares yalnızca fırtınayı yönetmiyor, onu bizzat yaratıyor” yorumlarıyla eleştiriliyordu.
Kuzey Amerika operasyonları bu çelişkiyi daha da görünür kılıyor. Jeep ve Ram gibi yüksek kârlı markalar, Avrupa merkezli bir yönetim anlayışıyla ele alındı; Amerikan pazarı “Doğu Avrupa’ya araç satar gibi” yönetildi. Bu yaklaşım, yerel dinamizmi köreltti ve markaların kendi köklerinden kopmasına yol açtı. Haliyle Tavares’in “GM’e satış” senaryosu, birçok çevreyi bir uyarı değil, bir “yedeğe alınmış plan” olarak tedirgin ediyordu.
AB’nin endüstriyel uyumu kağıt üzerinde var, sahada yok
Yine de Tavares’in Avrupa sanayisine yönelttiği temel eleştirilerde doğruluk payı var. Avrupa Birliği, Çin ve ABD gibi rakipleriyle rekabet edebilecek ortak bir stratejiden yoksun. Her ülke kendi çıkarını gözetiyor; Avrupa Birliği’nin (AB) endüstriyel uyumu kağıt üzerinde var ama sahada yok. “Teknolojik tarafsızlık” gibi kavramlar ise adil görünse de, Çin’in devlet destekli entegrasyon modeline karşı zayıf kalıyor. Pekin, elektrikli araç ekosistemini dikey biçimde bütünleştirirken, Avrupalı üreticiler karmaşık regülasyonlar ve yüksek maliyetlerle boğuşuyor.
Bu dengesizlik, Avrupa için yalnızca ekonomik değil, kimliksel bir kriz yaratıyor. Çin artık sadece bir üretim üssü değil, kendi tüketicisini de yerli markalara yönlendiren dev bir pazar. Batılı üreticiler için hem pazar kaybı hem de fiyat baskısının arttığı bir denklem söz konusu. Üstelik Avrupa, sanayi politikasını çevreci hedeflerle uyumlu hale getirirken, stratejik özerkliğini kaybetme riskini büyütüyor.
Fırtınadaki Pilot, işte bu sancılı tabloyu içeriden anlatıyor. Ancak kitabın alt tonunda, bir entelektüel uyarıdan çok kişisel bir savunma seziliyor. Tavares, Avrupa sanayisinin yorgunluğunu dile getirirken, aynı zamanda kendi yönetim anlayışının yarattığı tahribatı perdelemeye çalışıyor. Bu nedenle, kitap yalnızca bir CEO’nun özeleştirisi değil, Avrupa otomotivinin kendi kimliğini kaybettiği bir dönemin belgesi gibi…
Avrupa artık üretimden çok regülasyon üretiyor
Bugün İtalyanların kızgınlığında yalnızca geçmişe duyulan nostalji değil, geleceğe dair endişe de var. Fransızlar temkinli, Almanlar sessiz; ama herkes farkında: Avrupa artık üretimden çok regülasyon üretiyor. Ve eğer, bu stratejik dağınıklığın içinden bir yön bulunamazsa, otomotivdeki “fırtınadaki pilot” sadece Tavares ile kalmayacak; tüm Avrupa endüstrisi, kendi elleriyle yarattığı fırtınada rotasız kalacak.
