Uzun zamandır Türk ürünlerinin ihracat pazarlarında pahalı kaldığını konuşuyorduk ama artık sadece ihracat pazarlarında değil, ürünlerimizin yerel pazarda da pahalı hale geldiğini görüyoruz.
8 Nisan 2025 tarihinde yapılan Zücder Olağan Genel Kurulu’nda Zücder Yönetim Kurulu Başkanı seçildim ve seçim sürecinde de gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’da farkı şehirlere ziyaretler yapma fırsatım oldu. Seçimden sonra da her hafta gruplar halinde üye firmalarımızla bir araya gelip onların sorunlarını, önerilerini dinlemeye çalışıyorum. Bu vesileyle de birçok sanayici meslektaşımla görüşmeler gerçekleştirdim.
Üyelerimizin tamamı ev ve mutfak eşyaları sektörünün temsilcileri... Sektörümüzde görece kârlılık az olsa da krizlerden en son etkilenen sektörlerden biri olduğumuz söylenebilir. Bunun nedenlerinden biri sektör olarak gıdayı tamamlayan sektörlerden olmamız. Yaşam devam ettikçe bir şekilde gıda ve bizim ürünlerimizin satışı da devam eder. Diğer nedeni ise otomotiv, beyaz eşya ya da tekstil sektörüne kıyasla daha uygun fiyata ürünler satmamız. Ürünlerimiz görece ucuz olduğundan önceki yıllardaki krizler çoğunlukla bizim sektörümüzü pas geçerdi.
Sipariş var ancak maliyet yüksek kârlılık düşük
Lakin yaptığım bu görüşmelerde artık bizim sektörümüzde de üreticilerin yaşanan bu süreçten etkilendiğini gördüm. Aslında gördüğümü sandığım şey fabrikalarda siparişlerin olduğu ancak maliyetlerin yüksek, kârlılıkların çok düşük kaldığı.
Evet, uzun zamandır Türk ürünlerinin ihracat pazarlarında pahalı kaldığını konuşuyorduk ama artık sadece ihracat pazarlarında değil, ilave gümrük vergilerine rağmen, ürünlerimizin yerel pazarda da pahalı hale geldiğini görüyoruz. Her türlü kalitedeki, uygun fiyatlı Çin ürünleri ülkemizdeki pazar payını her geçen gün artırıyor. Son yıllarda tüketim malı ithalatındaki artışlardan da bunu anlıyoruz.
Üreticilerimiz bir yandan yıllarca çalıştığı ihracat müşterisini kaybetmemek için fiyatlarını korumaya çalışırken, içeride de Çin menşeli ithal ürünlerle mücadele etmeye çalışıyor. Evet, Çin’in ABD ve AB’ye ihracatı azalırken Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’da hegemonyasını artırdığını görüyoruz. Avrupa dahil bu bölgelerde Çin ürünleriyle rekabet etmek ise içinden geçtiğimiz süreçte hiç de kolay değil.
Tekrar etmek pahasına, bizim tarafta iş, yani talep var, lakin kârlılıklar düşük.
Bir diğer sorun ise nakit akışı ve ihracatın finansmanı. Hepimizin malumu kredi faizleri çok yüksek ve finansmanın kalitesi sorunlu... Bu süreç üreticiler açısından ne kadar sürdürülebilir bu bir soru işareti.
Yatırım ve büyüme iştahı yok
Ben buradaki en temel tehlikeyi, üreticilerin üretimden soğumaları ve uzaklaşmaları olarak görüyorum. Geçtiğimiz sene “Bugün cebinizde para olsun 10 fabrikadan 8’ini satın alırsınız’’ diyordum. Bugünlerdeyse abartma riskini göze alarak sesimin arka sıralardan duyulması için “Cebinizde nakit para olsun 10 fabrikadan 10’unu da satın alırsınız’’ diyebiliyorum.
Biz sanayi devrimini kaçırmış bir toplumuz. Üretime ve ihracata dünyadaki rakiplerimize göre geç başlamışız. İşin kötü yanı geç başladığımız yarışı erken bırakma tehlikesindeyiz. Artık üreticilerin büyük kısmında yatırım ve büyüme iştahı ne yazık ki yok.
Bu ay Çin’de düzenlenen Canton Fuarı’nda, bırakın bu işi profesyonelce yapan ithalatçı/toptancı firmaları, bazı üretici firmalarımızın da ithalat yapmak istemeleri, yatırım enerjisi kaybolan üreticilerin ithalat iştahının kabarması hepimizi düşündürmeli. Özellikle üretici firmaların ithalata yönelmeleri ülkemizin sanayi kültürü açısından önemli bir soru işareti.
Pandemi zamanında kendi kendine yeter bir ülke olmanın ne kadar önemli olduğunu hep birlikte tecrübe etmiştik. Bugün gerek ABD’de gerekse de AB’de en büyük özeleştirilerden birinin de üretim kaslarının son otuz yılda zayıflaması olduğunu biliyoruz. Bu nedenle ülkemizin geleceği açısından en önemli hususlardan biri üreticilerin desteklenmesidir.
Ülkemizin dış politikada ve savunma sanayisinde çok başarılı işler yaptığının farkındayız. Kuşkusuz bunlar çok kıymetli. Dünyada yaşanan dönüşümde milli güvenlik konusunun ne kadar önemli bir hal aldığını görüyoruz. Tüm bunların yanında elimizde kısıtlı kaynakların olduğunu da biliyoruz.
Ancak önümüzdeki kısa dönemde üreticiler için iki husus önemli; Birincisi üreticilere mümkün olduğu kadar uygun maliyetle nakit akışının sağlanması gerekiyor. Burada KGF enstrümanı devreye alınabilir. Kötü niyetli kullanımı önlemek için de fatura karşılığı KGF limitleri bağlanabilir. Tabi burada bir diğer önemli husus da bankaların KGF limitlerini sadece en sağlam müşterilerine değil sağlam ama ihtiyacı en fazla olan müşterilerine kullandırmasını sağlamak olmalı.
Yüzde 6’nın üzerinde büyümemiz şart
Diğer önemli bir konuysa “yatırım açığı’’. Önceki dönem AB Merkez Bankası Başkanı ve İtalya Eski Başbakanı Mario Draghi’nin Avrupa Birliği için hazırladığı raporda "yatırım ve teknoloji açığı" kavramı özellikle vurgulanıyordu. Benzer şekilde ülkemizde de yatırımların yavaşladığını biliyoruz. Yatırım malı ithalatı, tüketim malı ithalatının gerisine düşmüş durumda.
Genç mezunlarımıza iş imkânı sunabilmek ve orta gelir tuzağından çıkabilmek için %6’nın üzerinde büyümemiz şart. Yatırımların ve işçilik maliyetlerinin hızla arttığı bir ortamda, otomasyon ve robot teknolojilerine yönelik yatırımların desteklenmesi kritik bir adım olabilir.
Eximbank gibi başarılı bir yatırım bankacılığı modeli kurulabilir mi, bilmiyorum. Ancak Türkiye'nin sanayide, dijital alanda ve yeşil dönüşüm sürecinde rekabet gücünü artırabilmesi için, yeni nesil yatırım bankacılığı konusunu daha yüksek sesle tartışmamız gerektiği kesin.