Bugün sanayici kesiminde karamsarlığı görüyoruz. İster istemez bu moral bozukluğu, yatırım kararlarını da ciddi şekilde etkiliyor.
Bugün sanayiciler olarak ihracattan iç satışlara, finansmana erişimden kaynak maliyetlerine kadar birçok cephede eşzamanlı sorunlarla karşı karşıyayız. Finansmana hem erişimde hem de kalitesinde sorunlarımız var. Bugün birçok sanayici, kullandığı finansmanın süresi, maliyeti ve sürdürülebilirliği konularında belirsizliklerle karşı karşıya… Bankalar zaman zaman ani fren yaparak kredi musluklarını tamamen kapatabiliyor. Bu durum sektör bağımsız yaşanıyor ve farklı illerden, farklı kollardan da benzer şikâyetler geliyor.
İhracat pazarlarında birçok sektörümüz rekabet gücünü kaybetmiş durumda. “Peki, o zaman ihracat nasıl oluyor da düşmüyor?” diye soranlar olabilir. Çünkü ihracatçılar müşterilerini kaybetmemek için zararına da olsa üretmeye devam ediyor. Kaybedilen müşteriyi geri kazanmak, yenisini bulmaktan çok daha maliyetli... Bu nedenle pek çok firma, kâr edemese bile müşteri sadakati için çarkı döndürmeye çalışıyor. Ancak bu durum sürdürülebilir değil. Bu tablo devam ederse önümüzdeki aylarda ihracatta da düşüşlerin gelmesi kaçınılmaz hale gelebilir.
İç piyasaya baktığımızda da durum benzer. Türk üreticisi kendi ülkesinde de pahalı hale geldi. Çin'deki kapasite fazlası ve agresif fiyat politikaları ile ithalatın ucuz kalması, iç pazarda da Türk üreticileri zorluyor. Son bir yılın ithalat verilerine baktığımızda da çarpıcı bir tablo karşımıza çıkıyor. Ara malı ve yatırım malları ithalatı düşerken, tüketim malları ithalatı artıyor. Üstelik bu artış o kadar hızlı ki, tüketim malı ithalatı ilk kez yatırım mallarını geçmiş durumda.
Odaklanmamız gereken tek konu “enflasyon” mu?
Bu veriler bize iç piyasada üretim cazibesinin azaldığını ve tüketimin ithalata dayandığını gösteriyor. Seçimlerin ardından geçilen rasyonel politikaların üzerinden iki yıl geçti. Enflasyon oranlarında görece bir düzelme görülse de, ne yazık ki üretim ve ihracat kanadında henüz arzu edilen sonuçlara ulaşılamadı.
Elbette enflasyonla mücadele önemli, belki de gömleğin ilk düğmesi ama süreç uzadıkça üretici kesimin üzerindeki yük giderek ağırlaşıyor.
Ekonomide sadece veriler değil, algılar ve beklentiler de belirleyicidir. Bugün sanayici kesiminde karamsarlığı görüyoruz. İster istemez bu moral bozukluğu, yatırım kararlarını da ciddi şekilde etkiliyor. Tüm bu gelişmelerin ortasında aklımıza tek bir soru geliyor: Tek hedefimiz enflasyonu düşürmek mi?
Tarih Tekerrür mü ediyor?
Hem içerde hem de küreselde işler zor. Pandemi, savaşlar, doğal afetler ve küresel ekonomik krizler derken kolay bir dönemden geçmediğimiz ortada.
Geçmişte tarım ve hayvancılıkta yapılan yanlışlar nedeniyle çiftçiler çocuklarını bu işlerden uzak tuttu. Bugün de benzer bir durum sanayide yaşanıyor. Üreticiler, çocuklarının bu alanda gelecek görmediğini düşünüyor. Bana öyle geliyor ki sanayi kültürünün kaybolma riski ile karşı karşıyayız.
Ne yazık ki bu zorluklar karşısında iş dünyasının sesi yeterince duyulmuyor ya da duyulsa bile ciddiye alınmıyor. Neden? İşler iyiyken dahi devamlı şikâyet eden, sorunlarını rasyonel biçimde ortaya koyamayan, beklentilerini ussal şekilde kamuya sunamayan iş dünyasının ne yazık ki sesi yeteri kadar duyulmuyor! Belki de duyulsa da ciddiye alınmıyor.
Ülkemizde sanayi kültürünün kaybolmaması lazım!
Gelelim yazımızın sonuç kısmına; ülkemiz dünyadaki rakiplerine görece daha geç sanayileşmiş bir ülke. Bugün ise sanayileşme yarışında geç kalmış bir ülke olarak, bu yarışı erken bırakma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Finansmana erişimin zorluğu, öngörülebilirliğin yokluğu ve iç talepteki kırılganlık, yatırım iştahını ciddi şekilde baskılıyor.
Bugün fotoğrafa baktığımızda, sanayi tarafında yatırımın zayıfladığını ithalat verilerinden görüyoruz. Üretimde frene basmak kolaydır; fakat yeniden gaza basmak sanıldığından daha zordur. Pek çok sektördeki sanayici arkadaşımızda da üretim yapma isteği zayıflamış durumda. Bu ruh hali içinde, “cebinde parası olan” sanayici dahi yatırım yapmaktan kaçınıyor. Gördüğümü sandığım şey Türkiye sermaye birikiminden servet birikimine gidiyor. Asıl mesele, bu servet birikiminin yeniden nasıl üretime, yani sermayeye dönüştürülebileceğidir.
Ülkemiz bu krizden bir gün mutlaka çıkar. Ancak bu süreç böyle devam ederse, üretim kaslarımız ciddi şekilde zayıflayabilir. Vakti zamanında çiftçiler nasıl çocuklarının tarım yapmasını istemediyse, bugün de sanayiciler aynı refleksi gösteriyor. Daha fazla üretmek değil, küçülmek istiyorlar. Bu durum sadece bugünün değil, geleceğin Türkiye’si için de büyük bir sorundur. Eğer üretimi büyütme hedefinden uzaklaşır, yalnızca enflasyonu düşürmeyi tek amaç haline getirirsek, korkarım sanayi kültürünü de beraberinde kaybedebiliriz.