Görünen o ki, e-ticarette rekabetçi olamazsak kendi ülkemizde dahi pahalı kalacağız. Bunun için yapılması gereken çalışmalardan biri lojistik gücümüzü artırmak.
Pandemiyle değişen alışveriş alışkanlıkları, internet kullanımının artışı ve teknolojik yenilikler, ticaretin yönünü kalıcı biçimde değiştirdi. Bugün artık e-ticaret, konvansiyonel ticaretin tamamlayıcısı değil; giderek onun yerini alan yeni bir ekonomi modeli haline geliyor.
Yapılan araştırmalara göre küresel e-ticaretin toplam perakende satışlar içindeki payı 2023’te %19,4 iken 2027’ye gelindiğinde bu oranın %22,6’ya ulaşması bekleniyor. Yani birkaç yıl içinde ticaretin dörtte biri dijital kanallar üzerinden yapılacak.
Türkiye de bu dönüşümün farkında. Ticaret Bakanlığı’nın e-ihracata yönelik stratejileri ve hedefleri, bu alanda önemli fırsatlar yaratıyor. Özellikle e-ihracatın toplam ihracat içindeki payının yüzde 10’a çıkarılması hedefi, ülkemizin dijital ekonomi vizyonu açısından son derece değerli. Ancak her fırsat gibi e-ticaretin de kendi içinde ciddi riskleri barındırdığını unutmamak gerek.
Çin’in e-ihracat stratejisi: Tesadüf değil, planlı bir hamle
Son yıllarda Çin merkezli e-ticaret platformlarının gösterdiği hızlı yükseliş hepimizin malumu. Artık sadece yetişkinler değil, çocuklar bile Çin’den sipariş veriyor. Üstelik birçok yerli üretici, bu sitelerde satılan ürünlerin fiyatlarının neredeyse kendi üretim maliyetleri düzeyinde olduğunu söylüyor.
Kalite algısını dönüştüren Çinli markalar, bugün dünya markalarıyla aynı kulvarda yarışıyor. Marka, garanti, tamir ve tadilat gibi unsurların daha önemli olduğu küçük elektrikli ev aletleri gibi sektörler bile yakın gelecekte bu akımdan etkileneceklerini düşünüyorlar. Gördüğünüz üzere bu tablo, yalnızca üreticiyi değil; ithalatçıyı, perakendeciyi ve nihayetinde tüketiciyi de etkiliyor. Çünkü bu strateji, sadece düşük fiyat değil, küresel pazar hâkimiyeti üzerine kurulu bir ekonomik planın parçası.
Gelin bu tehdide biraz daha derinlemesine ve geniş perspektiften bakmaya, Çin’in muhtemel e-ihracat stratejisini hep birlikte anlamaya çalışalım.
Çin’in Kuşak-Yol Projesi’ni sadece lojistik bir ağ olarak görmek eksik olur. Bu dev proje bir taraftan Çin’i Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya’daki nadir element ve enerji kaynaklarına yakınlaştırırken, aynı zamanda sınır ötesi e-ticaret altyapısını güçlendirmeyi ve maliyetleri minimize etmeyi hedefliyor. Kısacası Çin, dünyanın dijital ticaret yollarını da yeniden inşa ediyor. Sonuç olarak Çin’in tüm dünyada e-ihracat pazar payını artırdığına şahit oluyoruz. Peki Çin’in bu agresif tavrına karşı biz ne yapmalıyız? Kendimizi bu tehditten nasıl korumalıyız?
Birçok sektör temsilcisi çözümü sadece hızlı kargo yoluyla yurt dışından ürün getirme limitini düşürme ya da e ticaret yolu ile gelen ürünlere ek vergi getirme gibi görse de bence önce e-ticarette rekabetçiliğimizi artırmamız gerekiyor. Peki nasıl?
Lojistik masrafları ve komisyon oranları önemli konular
Görünen o ki, e-ticarette rekabetçi olamazsak kendi ülkemizde dahi pahalı kalacağız. Bunun için yapılması gereken çalışmalardan biri lojistik gücümüzü artırmak.
Kargo maliyetleri ve teslimat süreleri, e-ticarette rekabetin belirleyici unsurları haline geldi. Hem iç pazarda hem e-ihracatta rekabetçi olabilmek için lojistik altyapının geliştirilmesi, maliyetlerin düşürülmesi ve hizmet kalitesinin artırılması gerekiyor.
Diğer önemli hususlardan biri de kuşkusuz komisyon oranları, işlem ücretleri ve operasyonel hizmet bedellerinin sınırlandırılması ve kontrol altına alınması. E-ticaret pazar yerlerinde yüksek komisyon oranları ve diğer ek maliyetler hem üreticiyi hem satıcıyı zorluyor. Bu oranların denetlenmesi ve makul seviyelere çekilmesi, iç pazarın sağlıklı büyümesi açısından önemli.
E-ticaret pazar yerlerinin milli olması önemli
Ülkemizde bulunan oligopol yapıdaki pazar yerlerinin denetlenmesi ve milli pazar yerlerinin teşvik edilmesi de önemli hususlar. Lakin milli olarak gördüğümüz ve büyümesine katkı sağladığımız e-ticaret pazar yerlerinin yabancı şirketlere satılmasına da müsaade etmemek gerekir.
Abartma riskini göze alarak bir kez daha söylüyorum; limanlarımızın ve e-ticaret pazar yerlerinin milli ve yerli olması bence çok stratejik konular. Çünkü bu platformlar sadece ticaret değil, veri ekonomisi açısından da büyük bir güç merkezi. 30 milyondan fazla kullanıcının kişisel ve ticari verisini barındıran bu sistemlerin yabancı sermayenin kontrolüne geçmesi, ekonomik bağımsızlık açısından ciddi bir risk.
Sizin ayak numaranızdan bedeninize, medeni durumunuzdan hobilerinize, ev adresinizden cep telefonu numaranıza tüm bilgiyi elinde bulunduran büyük bir sistem. Tüm bu veri yığınının yabancı e-ticaret pazar yerlerinin elinde olmasını tehdit olarak görmeliyiz.
Ezcümle dünya dönüşüyor. Yenidünyada bildiğimizi sandığımız konuların üzerine bile tekrar düşünmeliyiz. E-Ticaret tehdit mi fırsat mı? Bu şekliyle giderse tehdit lakin bu konuya bir ekosistem içinde yaklaşıp derinlemesine ve genişlemesine çalışabilirsek tehditleri avantaja çevirebiliriz.
