“EYT mucizesi” ile biz zaten 40 yaşında emekliliğe izin verip çalışan başına 1,5 emekli oranına bugünden ulaştık. Ne var ki, emeklilere insanca yaşayacak maaş ödeyemiyoruz.
Geçen hafta sosyal medyada bir video dolaşıyordu: 40 civarında Iraklı erkek İstanbul Avcılar’da bir plajdan denize girerken görüntülenmiş. Videoyu çekenler Avcılar Kaymakamı’nın da oradan geçtiğini, şikayet etmeleri üzerine birkaç telefon açtığını ancak sorunu çözemeden olay yerinden ayrıldığını yazmışlar. Bugün size göç konusunun neden Avcılar Kaymakamı’nın çözebileceği bir sorun olmadığını, hatta belki sorun değil fırsat olduğunu anlatacağım.
Öncelikle yabancı düşmanlığının anormal bir davranış olmadığını not edelim. Kendinden olmayana şüpheyle yaklaşmak ve kötü davranmak insanın genetik kodlarında var. Bu meseleyi dünyanın önde gelen antropologlarından Frans de Waal kitabında şu örnekle anlatıyor: ABD’de çalıştığı hayvanat bahçesinde şempanzelerin olduğu kafese yabancı birkaç şempanze konmuş. Kafeste yerleşik şempanzeler yeni gelen şempanzeleri birkaç saat içinde dövüp haşat etmişler. Yeni gelen şempanzelerin sadece biri dayak yememiş. Uzun süre bunun nedenini araştıran bilim adamları 20-30 yıl önce bu şempanzenin kafeste sözü geçen başka şempanzelerle başka bir hayvanat bahçesinde beraber yaşadığını tespit etmiş.
Herkesin duygusuna saygı duymak lazım. Ancak duygulara hürmet ederken, sayıların gösterdiği hakikatleri de dikkatten kaçırmamak lazım. İtalya’da 15-65 yaş arasındaki nüfusun 65 yaş üstü nüfusa oranı 1,8’e düşmüş durumda. Almanya’da bu oran 2,3. 1950’de bu oran 5’in üzerindeydi. Bu ülkeler şu an aldıkları hızda göç almaya devam ederse -ki şu an bile ne kadar siyasi sorun çıktığını biliyoruz- 2050 yılında aynı oran İtalya’da 0,88’e, Almanya’da 1,3’e düşecek. Bu ne demek? Çalışan her kişi başına emekli bir kişi olması demek. Hiçbir sosyal güvenlik sisteminin bu oranlarla ayakta kalması mümkün değil. Bunu en iyi biz biliyoruz. Zira “EYT mucizesi” ile biz zaten 40 yaşında emekliliğe izin verip çalışan başına 1,5 emekli oranına bugünden ulaştık. Ne var ki, emeklilere insanca yaşayacak maaş ödeyemiyoruz. Merak etmeyin, bugün kadın başına yeni doğan çocuk sayısı 1,5’e düşen ülkemizin demografik yapısı da, yaklaşık 15-20 yıl gecikmeyle, İtalya ve Almanya’ya benzeyecek; o zaman durum daha da vahimleşecek.
Denebilir ki Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı, emsal gelir düzeyindeki ülkelere göre rekor derecede düşük; dolayısıyla bu sorunu çözersek demografik probleme rağmen dengeyi sağlayabiliriz. Ancak kabul edelim ki kadınların iş gücüne katılmamasının ana nedeni önlerindeki fırsatların az olması değil; evdeki bakım işleriyle uğraşmak zorunda kalmaları. Yani çocuk ve yaşlı bakımı. Tabii, kadınlar iş gücüne daha fazla katıldıkça bu bakım işlerini de başka çalışanların yapması gerekecek. Türkiye’de en yoğun göçmen iş gücü istihdam edilen alan çocuk ve yaşlı bakımı olabilir. Çünkü bu işi yapacak yerli işgücü bulmak neredeyse imkânsız; bulsanız da bu kimselerin mutlaka düğün, nişan, cenaze gibi bir nedenle ortadan kaybolma riskleri oldukça yüksek!
Hadi, ABD’de son yıllarda istihdamı en hızlı artan mesleğin ne olduğunu tahmin edin. Birçok kişi yazılımcı gibi beyaz yakalı bir meslek grubu olduğunu düşünebilir. Doğru cevap “manikürcü.” Yıllık büyüme hızı %12. ABD’de berberlikten yaşlı, çocuk veya hayvan bakımına kadar “bakım ekonomisi” işlerinin 2030’da yeni istihdamın %40’ını oluşturacağı öngörülüyor. Çünkü bu işleri yapmak için mutlaka “insan” olmak gerekiyor. Tabiatı gereği bir çocuğa veya yaşlıya yapay zekânın bakması mümkün değil. Bir ekonomi geliştikçe ve buna koşut olarak da yaşlandıkça, bakım işlerini o ülkenin vatandaşları yapmak istemiyor; göçmen ihtiyacı da buradan ortaya çıkıyor. Aynı durum Türkiye için de geçerli.
Bir de göçün talep kısmını inceleyelim: Afrika’nın çalışma çağındaki nüfusu önümüzdeki otuz senede ikiye katlanacak. Başka bir ifadeyle, dünyada çalışma çağına giren her iki kişiden biri Afrikalı olacak. Benzer şekilde, Güney Asya’da da (Pakistan, Hindistan, Bangladeş) çalışma çağındaki nüfus 354 milyon kişi artacak. Ortadoğu ve Orta Asya da dünyanın en genç nüfusa sahip bölgelerinden. Dünyanın iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenecek yerleri de buralar. Orta Asya’da ve Ortadoğu’da zaten şu an doğru düzgün su yok. Güney Asya’da sıcaklıkların yükselmesi nedeniyle yine önümüzdeki 30 yılda 62 milyon kişinin göç etmesi bekleniyor. Tüm bu bölgelerden Avrupa’ya giden yollar nereden geçiyor? Türkiye’den.
Yazının başında şempanzelerin yabancı düşmanı hareketlerinden bahsetmiştim. Kongo Nehri’nin karşı kıyısında yaşayan “bonobo” adlı bir maymun türü daha var. Bonobolar milyonlarca yıl önce bir şekilde nehrin karşı kıyısına geçmişler. Şempanzeler seyrek ormanlarda yiyecek ararken, bonobolar gür ormanlarda bolluk içinde yaşayıp farklı bir yöne evrilmişler. Yabancı gruplardan gelenleri hemen aralarına buyur ediyorlar ve beraber yaşıyorlar. Bugün insanların kurduğu ekonomilerin bolluk içinde kalması için de göçmen gerekiyor. Bir nevi yumurta-tavuk meselesi. Bakalım biz şempanzelerin yolunu mu bonoboların yolunu mu tercih edeceğiz? Diğer bir ifade ile kayıt dışı göç, her gün değişen politikalar ve toplumsal gerilim içinde yaşamayı mı; yoksa kayıtlı, süreli, güvenceli bir göç sistemi kurmayı mı seçeceğiz?