Mühendislerin yönettiği ülkelerde halkın kullanmaktan zevk, görmekten gurur duyduğu eserler çıkıyor. Hukukçuların yönettiği ülkelerde raporlarda bitmeyen dipnotlar ve şerhler, bitmeyen komite toplantıları ve davalarla zaman geçiyor.
ABD’de yaşarken Washington’da Bethesda’daki kırmızı hat metro istasyonunda bir türlü bitmeyen bir asansör tadilatı dikkatimi çekerdi. Aynı tadilat New York Times yazarı Thomas Friedman’ın da dikkatini çekmiş. Sonra bir kitabında okudum: Friedman, tadilatın başladığı haftalarda Çin’de yapılacak bir konferansa davet almış. Bu sırada konferansın yapılacağı merkez ise henüz proje halindeymiş. Nihayet günü geldiğinde Friedman inşaatı biten konferans merkezinde konuşmasını yaparken Washington’daki asansör tadilatı hâlen devam ediyormuş.
Çin, mühendisler tarafından yönetilen bir devlet. Çin Komünist Partisi’nin en üst düzey karar organı olan politbüro dami komitesinin 9 üyesinin 9’u da mühendis. Aslında Mao’dan sonraki komünist parti yöneticilerinin tamamı için bu geçerli. Mesela 90’lardaki Başbakan Li Peng de Çin’in en büyük baraj inşaatını yapan mühendislerden biriydi. Şimdiki devlet başkanı Xi Jinping de Çin’in en iyi üniversitelerinden biri olan Tsingua’da kimya mühendisliği okumuş.
ABD ise avukatlar tarafından yönetilen bir devlet. ABD’nin son 10 başkanından 5’i hukuk mezunu. Kongrenin ise yarısından fazlası hukuk mezunu. Elli eyalet valisinden yirmisi hukukçu. 1988’den beri demokrat partiden çıkan tüm başkan adayları hukuk mezunu. Gerçekten ABD’de çok fazla avukat var: Her 100 bin kişiye 400 avukat. Almanya’da bu sayı 200, Japonya’da 28. Türkiye’de 250.
Mühendisler size bir işin nasıl yapılacağını, avukatlar nasıl yapılamayacağını söyler. Mühendisler sonuç, avukatlar süreç odaklı olur. Sonuçlara bakalım: 1980’den beri Çin, ABD’nin otoyol ağının iki katı uzunluğunda otoyol, Japonya’nın hızlı tren ağının 20 katı hızlı tren altyapısı inşa etmiş. Dünyadaki hızlı tren ağının yaklaşık %70’i, güneş enerjisi kurulu gücünün ise yarısı Çin’de.
Bu yatırımların çoğu da 2008’den sonra gerçekleştirildi. Mesela Pekin-Şanghay hızlı tren projesi üç yılda tamamlandı. 1300 km’lik bu hattaki seyahat süresi ile bizim Ankara-İstanbul hızlı treninin 450 km’lik seyahat süresi eşit. ABD’de Boston’dan New York veya Washington’a giden trenler hâlâ aşağı yukarı yüz sene önce gittikleri hızda gidiyor. Üstelik her köyde duruyor. Çünkü oranın senatörü bunun için lobi yapıyor. Tamamlandığında uzunluğu Pekin-Şanghay hattına eşit olacak Los Angeles’tan San Francisco hızlı trenin projesinin 2008’de başlayıp 2020’de bitmesi öngörülüyordu. Şimdilerde 2030-35 deniyor. Pekin-Şanghay hattı 35 milyar dolara mal olmuştu. Los Angeles-San Francisco hattının şimdiki tahmini maliyeti 120 milyar dolar. Geçen sene Kaliforniya’da veri merkezlerine enerji sağlamak için kurulacak bir nükleer santral projesi, inşaatın yapılacağı bölgede nadir görülen bir arı türünün keşfedilmesi sonucu rafa kalktı. Öte yandan Çin, 2025’e kadar veri merkezlerinin ihtiyaç duyacağı enerjinin %60’ını yenilenebilir enerji kaynaklarından ve nükleer teknolojiden temin etmeyi planlıyor.
Mühendislerin yönettiği ülkelerde halkın kullanmaktan zevk, görmekten gurur duyduğu eserler çıkıyor. Hukukçuların yönettiği ülkelerde raporlarda bitmeyen dipnotlar ve şerhler, bitmeyen komite toplantıları ve davalarla zaman geçiyor. Tabii ki mühendislik zihniyetinin abartılıp toplumsal mühendisliğe dönüştürülmesinin mahsurları da var. Daha önce yazdığım Çin’in uzayan tek çocuk politikası veya COVID19 kapanmaları gibi durumlar unutulmamalı. Ama bunlar başka yazının konusu. Şimdi Türkiye’ye bakalım.
Türkiye de uzun yıllar mühendisler tarafından yönetildi. Barajlar Kralı Süleyman Demirel, otoyollar ve telekom altyapısını yapan Turgut Özal, hatta eser bırakacak kadar iktidarda kalmadıysa da “adil düzen”i akım şeması ile televizyon açıkoturumunda anlattığını hatırladığım Necmettin Erbakan. AK Parti’nin ilk 15 yılı için de aynı zihniyetin hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, Kuzey Marmara Otobanı, Osmangazi Köprüsü gibi eserler bu dönemde ortaya çıktı.
Bu hafta Münih’te bir teknoloji konferansında Bayern Münih futbol takımından bir yöneticiye ayaküstü Galatasaray’ın dijital uygulamalarının ne kadar yaratıcı olduğunu anlatıyordum. “Biz de yaratıcı uygulamalar tasarlıyoruz ama kişisel verilerin korunması mevzuatı statta locaya çağırdığımız misafirlerimize maç sonrasında e-posta atmamızı bile yasaklıyor” dedi. Orta Vadeli Program’daki sayılar çok konuşuldu ama esas önemli olan planlanan reform adımları o kadar tartışılmadı. Mesela kişisel verilerin korunması mevzuatının AB müktesebatı ile uyumlulaştırılması. Bunun hiçbir faydası olmayıp sadece maliyet getireceğini daha önce yazmıştım. Bir diğer adım, AB’deki yapay zekâ düzenlemelerine uygun mevzuat hazırlanması. Peki, Türkiye’nin bir yapay zekâ kanununa mı ihtiyacı var; yoksa sağlık, eğitim, ulaşım gibi hayatın her alanında yapay zekâ kullanan mühendislik uygulamalarına mı? Mevzuat yerine iş yapan ülkeler kalkınıyor.
Okuma önerisi: Dan Wang. Breakneck: China's Quest to Engineer the Future