Dünyadaki yeşil borçlanma araçlarında Türkiye’nin payının yüzde 0,5’e ulaşmadığı, buna karşın yeşil kredilerdeki payının yüzde 1,5’e yaklaştığı tahmin ediliyor.
Size bir bulmaca sormak istiyorum: Boyu her gün iki katına çıkan bir nilüfer; bir gölü otuz günde tamamen kaplıyorsa, gölün yarısını kaplaması kaç gün sürer? Evet, haklısınız. Doğru cevap 29 gün. Gölün yarısını kaplaması 29 gün süren nilüfer; gölün diğer yarısını sadece bir günde kaplayacak.
Bilim insanları sanayi devriminden bu yana geçen yaklaşık 240 yılda dünya sıcaklığının ortalama 1,2 derece arttığını söylüyorlar. Bu artış 1,5 dereceye ulaştığında, küresel ısınma geri dönülemez noktayı geçebilirmiş. Yukarıdaki bulmaca bize kalan 0,3 derecelik artışı engelleyebilmek için 240 veya 60 senemiz olmadığını, sadece birkaç senemiz olduğunu hatırlatıyor.
BDDK, 11 Nisan’da “Bankaların Yeşil Varlık Oranı Hesaplaması Hakkında Tebliğ” ve “İklimle Bağlantılı Finansal Risklerin Yönetimine İlişkin Rehber” çalışmalarını yayımladı. Böylece bankaların sürdürülebilirlik yaklaşımı/paradigması konusundaki çalışmalarını düzenlemelerini, planlamalarını ve standardize edebilmelerini sağlayacak önemli bir çerçeve hayata geçti. Henüz genel ilkeler mahiyetinde olan tebliğ ve rehberin ilerleyen süreçte daha ayrıntılı hale gelmesi bekleniyor. Zaten BDDK da tebliğin ileriki aşamalarda böyle bir yola gireceğini ve geliştirileceğini net bir şekilde söylemiş.
AB, enerji bağımlılığının daha acil olduğunu düşünmeye başladı
Sürdürülebilirlik son derece önemli bir kavram. Nedeni de çok basit. Biz insanların yaşayabileceği tek gezegen Dünya. Dünya’nın ısınması da hepimizin ortak kabusu. Küresel ısınmayı engellemek için sürdürülebilirlik kavramını geliştirdik. 40 yıllık bir farkındalık yaratma sürecinden sonra, bugünlerde sürdürülebilirlik kavramı önemsizmiş gibi davranmaya başladık. ABD’de de sürdürülebilirliği maliyetli ve sıkıcı bulan bir yönetim gelirken, Avrupa Birliği (AB) ise enerji bağımlılığının sürdürülebilirlikten daha acil bir konu olduğunu düşünmeye başlamış gibi. Dünyanın geri kalanı ise, zaten Dünya’yı korumak gibi “soyut” ve “genel” bir çıkarın maliyetini kendilerinin değil, daha zengin olan ABD ve AB’nin üstlenmesi gerektiğini düşünüyor.
Ayrıca, sürdürülebilirlik gibi hayati bir konuda çok temel bazı eksiklerimiz var. Bu eksiklikler dünya genelinde görülen, küresel nitelikte sorunlar. Mesela ortak veri standartları yok ve bu nedenle sağlıklı veri üretip, ortak politika tasarlayamıyoruz. Ayrıca ESG (çevresel, sosyal ve yönetişimsel sürdürülebilirlik) yaklaşımı şirket düzeyinde çok iyi bir fikir ama dünya çapında bir politika yaklaşımı olarak uygulamaya çalışmak esas konu olan çevresel sürdürülebilirliğe odaklanmayı engelliyor, konuyu sulandırıyor. Son olarak da yeşile boyama, yani ilgisiz faaliyetleri sürdürülebilirlikle bağlantılı gösterip, bunu şirketin reklam stratejisinin parçası yapmak, esas sorunu arka plana itiyor.
Bankalar, sürdürülebilirlik koşuluyla kredi verebilir
Peki, bu dezavantajları içeren olumsuz manzarada bankalar sürdürülebilirlik konusunda ne yapabilir? Açık bir şekilde kamunun payına düşen düzenleme, standart belirleme, veri üretimi ve yayımlanması gibi işler hariç, her ne yapılabilecekse bunu finans sektörü, özellikle de bankalar yapabilir. Nedeni ise bankaların şirketlere kredi veriyor olması. Krediyi sağlayan sektör, kredinin kullanım koşulları arasında sürdürülebilirliğe de yer verebilir. Bu nedenle dünyada da konunun öncesi bankalar olmuş. Türkiye’de de yine bankalar benzer bir rol oynayabilir. Zaten BDDK’nın basın açıklamasında da bankaların bu konudaki rolüne vurgu yapılmış.
Yapılan tahminler, dünya genelinde 7 trilyon dolar civarında yeşil finansal varlık olduğu yönünde. Bunun yaklaşık olarak 5 trilyonu tahvil ve bono gibi borçlanma araçlarından, 2 trilyon doları ise yeşil kredilerden geliyor. Dünyadaki yeşil borçlanma araçlarında Türkiye’nin payının yüzde 0,5’e ulaşmadığı, buna karşın yeşil kredilerdeki payının yüzde 1,5’e yaklaştığı tahmin ediliyor. Ülkemizdeki finans sisteminde bankacılık sektörünün ağırlığını düşündüğümüzde bunun beklenen bir sonuç olduğu söylenebilir.
BDDK, yukarıda belirtilen Tebliğ ve Rehberi hazırlarken, hem bankacılık sektörüyle yakın ve etkin bir iş birliği yürüttü hem de AB standartlarını dikkate aldı. Dünyada bu konudaki çalışmalar yavaşlasa bile, umarız Türkiye’ deki süreç bundan sonra da aynı etkinlik ve hızla yürür; çünkü artık 30. gündeyiz.