Merkez Bankamız yılda 4 defa Enflasyon Raporu yayınlar. Çeyrek dönemler itibariyle yayınlanan bu raporların MB Başkanı tarafından sunumu yapıldıktan sonra ekonomistlerin, piyasacıların, akademisyenlerin sorularına cevaplar verilir. Merkez Bankası’nın Meclis sunumunu saymazsak bu toplantılar soru cevap şeklinde profesyonellerle karşılıklı yapılan tek toplantı olması nedeniyle önemlidir. Bir nevi doğrudan iletişimin ve yazılı metnin dışına da çıkıldığı tek toplantıdır ‘Enflasyon Raporu’ toplantıları.
14 Ağustos 2025 tarihli yılın üçüncü Enflasyon Raporu toplantısında raporun içeriğinde küçük bir yer tutan ancak bence çok önemli gözüken bir husus çokça tartışılmaya başlandı.
Raporda Merkez Bankası; ‘TCMB orta vadeli tahmin iletişimi çerçevesinde değişikliğe giderek tahmin patikasının yanı sıra her yıl için yılsonu odaklı bir ara hedef tanımlamıştır’ dedi, Enflasyon Tahminleri Grafiğine; Enflasyon Tahminleri yanı sıra Ara Hedefler ekledi ve sonrasında kızılca kıyamet koptu.
Merkez Bankası Enflasyon Tahminleri için; Enflasyon raporlarında açıklanan ve veri akışına bağlı olarak revize edilebilecek enflasyon tahmini, açıklamasını getirmişken,
Ara Hedefler için ise; Taahhüt ve çıpa işlevi görecek olan ve rapor dönemleri arasında olağanüstü gelişmeler olmadığı sürece değiştirilmeyecek hedefler, tanımlaması yapmış.
Tartışma aslında; 2025 yılı için enflasyon tahmin aralığı (yüzde 25-29) 2025 yıl sonu ara hedefinin (yüzde 24) üzerinde kalınca, koptu.
Bir Merkez Bankası tarafından da artık gerçekleşmeyeceği kesin olan ara hedefin orada olmasının saçma olduğunu belirtirken, diğer kesim bu yeni uygulamanın doğru olduğunu bunun aksini savunanların Merkez Bankacılığını ve ekonomiyi bilmediğini söyledi.
İşin bu tartışma ve karşılıklı suçlama kısmı hariç olmak üzere ben kendi adıma ara hedef belirlemenin doğru olduğunu düşünüyorum.
Çokça örnek verdiğimiz Amerikan Merkez Bankası Federal Rezerve (Fed)’de de benzer bir uygulama var. Fed’in farkı, rezerv bir parayı yönetmesi, uzun dönemli hedeflerinin olması ve bu hedeflere ulaşmak konusunda araç kullanım özgürlüğüne sahip olması.
Elbette bir Fed değil bizim Merkez Bankamız. Bırakın araç bağımsızlığını, Merkez Bankası başkanının o görevde ne kadar kalacağı bile belli değil. Bir Cumartesi kararnamesi ile Başkanlıktan kolaylıkla alınabilir.
Yine Fed’e geri döndüğümüzde;
1970'lerde Federal Rezerv ve Kongre arasındaki ilişkiyi şekillendiren üç temel yasal düzenleme yapıldı.
133 sayılı Temsilciler Meclisi Eş Zamanlı Kararı (1975), 1977 tarihli Federal Rezerve Reform Yasası ve 1978 tarihli Tam İstihdam ve Dengeli Büyüme Yasası'ydı (Humphrey-Hawkins Yasası) bu düzenlemeler.
Bu düzenlemelerin amacı, Fed’in hesap verebilirliğini artırmayı, ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi ve ekonomik politika yapımında koordinasyonu iyileştirmeyi sağlamaktı.
Fed’in bizim çokça konuştuğumuz uzun vadeli projeksiyonları ise, her katılımcının uygun para politikası altında ve ekonomide daha fazla şok olmaması durumunda her değişkenin yakınsamasının beklendiği orana ilişkin değerlendirmesini temsil ediyor.
İletişimin doğru sağlanması, ekonomi politikasına istinaden diğer karar alıcıların uzun vadeli politika üretmelerine imkân tanıyan, şeffaflık ve hesap verebilirlik adına doğru bir uygulama.
Nitekim efsane Fed eski Başkanı Ben Bernanke, 14 Kasım 2007’de Washington D.C.’de ‘Cato Institute 25th Annual Monetary Conference’ yaptığı konuşmasında;
‘Demokratik bir toplumda, Para Politikası yapıcılarının, halka ve seçilmiş temsilcilerine aldıkları kararlar için eksiksiz ve ikna edici bir gerekçe sunma sorumlulukları vardır. Merkez bankalarının sağlam para politikası yapımı için gerekli olan demokratik meşruiyeti ve bağımsızlığı koruyabilmeleri için iyi iletişim bir ön koşuldur’ dedikten sonra,
‘Önemli miktarda kanıt, merkez bankası şeffaflığının para politikasının etkinliğini artırdığını ve ekonomik ve finansal performansı çeşitli şekillerde geliştirdiğini göstermektedir.
İlk olarak; kamuoyunun merkez bankasının hedefleri ve politika stratejileri hakkındaki anlayışının iyileştirilmesi, ekonomik ve finansal belirsizliği azaltır ve böylece işletmelerin ve hanelerin daha bilinçli kararlar almasını sağlar.
İkinci olarak; piyasa profesyonelleri, para politikasının gelen ekonomik verilere nasıl tepki vereceği konusunda daha iyi bir anlayışa sahip olurlarsa, varlık fiyatları ve tahvil getirileri de merkez bankasının politika hedefleri doğrultusunda tepki verme eğiliminde olacaktır.
Üçüncü olarak; merkez bankasının politika hedefleri ve stratejisi hakkındaki netlik, kamuoyunun uzun vadeli enflasyon beklentilerini belirlemeye yardımcı olabilir ve bu da para politikanın etkinliğini ve ekonominin genel işleyişini önemli ölçüde iyileştirebilir.
Son olarak; merkez bankasının analiz ve tahminlerinin açıkça tartışılması, kamuoyundan değerli girdi ve geri bildirimler alınmasını sağlar’ demişti.
Bu açıdan şeffaflık ve hesap verebilirlik, öngörülebilirliğin artırılması adına Merkez Bankası’nın yeni uygulamasının doğru olduğunu ancak kullanıma başlama zamanının yanlış olması nedeniyle bir çuval incirin berbat edildiğini, iletişimin doğru kurulamadığını düşünüyorum.
Bu uygulamada bizi bekleyen en önemli tehlike ara hedeflerin maaş zamları için bir çıpa olarak kullanılabilecek olması. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki her nasılsa tam da asgari ücret ya da memur maaşı belirleme dönemlerinde enflasyon düşük çıkıyor.
Bütün bunların yanında ekonomide şeffaflığı sadece Merkez Bankasından beklemek de doğru değil. Tüm ekonomik kurumların şeffaf olması şart. Bunların en başında TÜİK’in geldiğini unutmamak lazım.
Ekonomide şeffaflıktan bahseden Ekonomi Yönetimin; TÜİK tarafından açıklanan ve sürekli tartışma konusu yapılan aylık enflasyon verilerine dayanıp, şeffaflığı burada da sağlamak yerine kendilerine bu verilerden başarı öyküsü yarattıklarını da yine ayrıca not etmek gerekiyor.
Özetle; bence uygulama doğru ancak uygulamaya geçilme zamanı ve iletişimi berbat.