Uzun zamandan bu yana Avrupa ile bu kadar örtüşen bir sorunu eş zamanlı yaşamamıştık. Bizden farkları bu sorunu görüp görmezden gelmek yerine bunun için bir eylem planı ortaya koymuş olmaları.
Barınma sorunu ülkemiz için en temel sorunlardan biri. Bu sorunun kısa dönemde çözülmesi mümkün gözükmüyor.
Ülkede; yıllardır yaşanan kümülatif yüksek enflasyon nedeniyle hanehalkı gelir düzeyinde ciddi bir gerileme söz konusu. TÜİK tarafından açıklanan 2024 Yılı Hanehalkı Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre en yüksek gelir grubuna sahip yüzde 20’lik dilimi yani nüfusun yaklaşık 17 milyonluk kesimi, toplam gelirin yüzde 48,1’ini alırken, en düşük gelir grubuna sahip yüzde 20’sinin yani nüfusun yaklaşık 17 milyonluk kesiminin toplam gelirden aldığı pay yüzde 6,3. Arada uçurum var. Orta direk olarak adlandırdığımız kesim ise toplam gelirin yüzde 35’ini alıyor.
Merkez Bankası tarafından 16.Aralık.2025 tarihinde açıklanan konut fiyat endekslerine baktığımızda Cem Oyvat Hoca’nın hesaplamasına göre Yeni Konut Fiyat Endeksi 2026’ya göre 24 katına çıkmış. Ortalama bir inşaat işçisinin 5 yıl öncesine göre ürettiği aynı evi satın alabilmesi için yüzde 37,1 daha fazla çalışması gerekiyor.
Konut fiyatlarındaki anormal artış, konut kredi faizlerinin yüksekliği, konut sahipliği için gereken peşinatı bulma imkanının mevcut yaşam maliyeti eşliğinde çok daha güç hale gelmesi konuta ulaşımı ve konut sahipliğini etkileyen en temel unsurlar olarak gözüküyor.
Ocak-kasım 2025 döneminde birinci el konut satışları yüzde 8,9 artış gösterirken, ikinci el konut satışları ise yüzde 15,4 artmış. Türkiye’de satışlar çok büyük ağırlıkla ipotekli olmayan satışlarda. Geçmiş dönemin yanlış ekonomi politikaları ile zenginleşen üst gelir grubu yüksek konut fiyatlarına rağmen tasarrufunu geleneksel yatırım aracı konutta değerlendirmiş gibi duruyor. İpotekli olmayan konut satışlarının yüksekliğinin bir diğer nedeni de kayıt dışı kazançtan kayıt altına geçişin en kolay yolu olması nedeniyle olsa gerek.
Özellikle büyük kentlerde ciddi bir konut arzı sorunu var. Konut sahibi olamayanlar için kira ödemeleri en hayati ödeme konumuna gelmiş durumda. Bu durumda acil eylem planı ile bu soruna çözüm yaratılması gerekiyor.
Daha önce yaptığım devletin büyük kentlerde konut inşa edip bunu uygun kira bedelleri ile ihtiyaç sahiplerine kiralaması önerisi en üst mevkiden duyulmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı 500.000 konut projesi kapsamında üretilecek konutların bir kısmının kiralama amaçlı inşası çok olumlu bir gelişme.
Bunun haricinde özellikle doktor, hemşire, itfaiye, güvenlik güçleri gibi şehrin merkezinde hizmet eden ancak gelir düzeyi nedeniyle şehir çemberinde ikamet edenler için de mutlaka ve mutlaka lojman yapılması ve bunların söz konusu çalışanlara uygun fiyatlı kiralanması gerekiyor.
Yüksek hareketliliğe sahip öğrenciler için ise üniversitelerin geniş yerleşkelerinde yurtların inşası kent içindeki yoğunluğu ve kira bedellerindeki aşırı şişkinliği önlemek için alınabilecek en kolay önlem olarak gözüküyor.
Ancak tüm bunlar için kapsamlı bir plan lazım.
“Peki bu plan nasıl olmalı?” sorusunun cevabını ise 16 Aralık 2025 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan SWD (2025) 1053/2 – Konut Krizini anlamak başlıklı Komisyon Çalışma Belgesi, ‘Avrupa Uygun Fiyatlı Konut Planı- COM (2025) 1025’ ve ekli belgelerinde görüyoruz.
Aslında sorun onlarda da aynı fakat yaklaşım farklı.
Komisyonun bu planı ortaya koymasının nedenini şöyle açıklıyor:
“Avrupa, konut maliyetlerinin merkezi bir rol oynadığı bir yaşam maliyeti kriziyle karşı karşıya: 2013'ten bu yana AB konut fiyatları yüzde 60'ın üzerinde artarak hanehalkı gelir artışını geride bıraktı. Ortalama kiralar ise yaklaşık yüzde 20 arttı ve kentlerde yeni kiralamalar daha da yüksek bedellerle gerçekleşti.
Konut talebinin yılda iki milyondan birimden fazla artması bekleniyor. Bu artış çoğunlukla kentsel alanlarda olacak. Fakat buna rağmen inşaat izinleri 2021'den bu yana yüzde 20'den fazla düştü. Kısa dönemli kiralamalar ise 2018-2024 yılları arasında neredeyse yüzde 93 arttı.
Konut krizi, işgücü ve eğitim hareketliliğini kısıtlayarak, finansal güvensizliği artırarak ve aile kurmayı geciktirerek Avrupa'nın rekabet gücünü ve sosyal uyumunu baltalıyor.
Aslında, bu durum artık toplumun daha geniş bir kesimini etkiliyor ve giderek artan sayıda orta gelirli hane halkı uygun fiyatlı konuta erişimde zorluklarla karşılaşıyor. Öğretmenler, hemşireler, itfaiyeciler ve polis memurları da dahil olmak üzere temel hizmet çalışanları, hizmet verdikleri topluluklarda yaşamayı karşılayamıyorlar. Birçok genç, eğitimlerini bırakmak, iş fırsatlarını reddetmek, aile kurmayı ertelemek veya aşırı kalabalık ve standart altı konutlarda yaşamak zorunda kalıyor. Toplumun en dezavantajlı kesimi, sosyal konutlara erişimin sınırlı olması nedeniyle en çok zorluk çekiyor; AB konut stokunun sadece yüzde 6-7'si sosyal konutlara ayrılmış durumda ve bu da evsizlik riskini artırıyor.
Bu nedenle AB, vatandaşlarının en acil ihtiyaçlarından birini ele almak için harekete geçiyor. Avrupa eylemi, konut krizinin temel nedenlerini ele almaya, tüm Avrupalılar için güvenli, uygun fiyatlı ve onurlu konutları desteklemeye odaklanacaktır.”
Uzun zamandan bu yana Avrupa ile bu kadar örtüşen bir sorunu eş zamanlı yaşamamıştık. Bizden farkları bu sorunu görüp görmezden gelmek yerine bunun için bir eylem planı ortaya koymuş olmaları.
Merak edenler raporun eklerine bakabilir. Ayrılacak kaynakların tutarına, bu kaynakların nerede kullanılacağına kadar hepsi belirlenmiş.
Sorun aynı sorun ancak sorunu ciddiye alıp, buna uygun bir eylem planı gerçekleştirmek ve buna kaynak ayırmak tamamen farklı.
