TCMB’nin bu oranda bir indirim hazırlığı içerisinde olduğu, son dönemlerde yaptığı agresif rezerv yaratma politikası ile az çok belliydi.
Dananın kuyruğunun koptuğu haftadayız.
Dışarıda halen tarifeler tartışılsa da Başkan Trump Fed Başkanı Powell’ı görevden almak için farklı farklı yollar denese de içeride tek gündem maddesi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) alacağı faiz kararı idi.
Toplantı 24 Temmuz 2025 tarihinde gerçekleşti. TCMB, 300 baz puan faiz indirdi ve politika faizini yüzde 43’e çekti. Benim beklentim indirimin 350 baz puan olması yönündeydi. Bu kadar yüksek bir faiz oranında 50 baz puan çok şey ifade eder mi? Hayır.
Bununla birlikte, TCMB gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 49’dan yüzde 46’ya, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 44,5’ten yüzde 41,5’e indirdi.
Para Politikası Kurulu toplantı metnine baktığımızda, TCMB’nin; enflasyon beklentilerinin ve fiyatlama davranışlarının dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ettiğini belirttiğini, adımların büyüklüğünün, enflasyon görünümü odaklı, toplantı bazlı ve ihtiyatlı bir yaklaşımla gözden geçirileceğini, kredi ve mevduat piyasalarında öngörülenin dışında gelişmeler olması halinde parasal aktarım mekanizmasının ilave makro-ihtiyati adımlarla destekleneceğini söylediğini gördük.
Kısa ama oldukça kapsayıcı bir metin. Beklediğim gibi geldi.
Aslında faizin indiği 43 seviyesi ile 17 Mart 2025 tarihine hemen hemen geri dönmüş olduk. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, faizi indirmeye hazırlandığımız noktaya geri döndük.
Yakın geçmişte de olsa yaşananları kısa sürede unutuyoruz. Yeniden hatırlamakta fayda var.
18 Mart 2025 Tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından iptal edildikten sonra piyasalarda çöküntü yaratan esas en büyük olay 19 Mart 2025 tarihinde Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması oldu.
TCMB, piyasalara geç müdahale etti. Bunu kendince ama şahsen beni hiç ikna edemeyecek şekilde açıkladı. Müdahalede bu gecikme dolar/TL kurunun 36,70’li seviyelerden 41,70 seviyesine ani yükselişine sebebiyet verdi. Sonra TCMB yangına müdahale etti; kuru belirli bir seviyede tutmak için o ana kadar biriktirdiği rezevlerin çok önemli bir kısmını yaktı fakat ateş sönmeyince bu kez yine 20 Mart 2025 tarihinde acil bir ara toplantı ile TCMB; gecelik vadede borç verme faiz oranının yüzde 46’ya yükseltilmesine (koridorun üst bandı) karar verdi. Fonlamayı politika faizinden yapmayıp, koridorun üst bandından yaparak piyasadaki oynaklığı sınırlamak üzere TL ve döviz likiditesine yönelik tedbirler aldı. Sonra bunun da yetmediği anlaşıldı ve 17 Nisan 2025 tarihli olağan toplantıda bu kez politika faizi yüzde 46’a, koridorun üst bandı ise yüzde 46’a yükseldi.
Oysa bu yaşananlardan önce TCMB, 06 Mart 2025 tarihli olağan toplantısında politika faizini yüzde 45’ten yüzde 42,5’e indirmişti.
Türkiye öngörülebilir olsaydı, yüzde 35 faiz büyük olasılıktı
17 Mart 2025 tarihinde biz TCMB’nin 17 Nisan 2025 tarihli olağan toplantısında faizleri 250 baz puan daha düşüreceğini öngörüyorduk. Yani politika faizi için beklenti yüzde 40 olması yönündeydi. Seri faiz indirimlerinin devam edeceği beklentisi piyasa genelinde hakimdi.
Öyle olunca sonraki toplantı tarihi olan 19 Haziran 2025’te de TCMB’nin 250 baz puan faiz indirmesi ve politika faizinin yüzde 37,50 olması bekleniyordu.
Türkiye öngörülebilir bir ülke olsaydı ve ekonomi iç siyasete kurban edilmeseydi 24 Temmuz 2025 tarihindeki toplantıda politika faizinin aynı indirim serisi ile yüzde 35 olması çok büyük olasılıktı.
Şimdi geldiğimiz 300 puanlık faiz indirimi neticesinde oluşan yüzde 43‘lük faize bu şekliyle bakmak lazım.
Daha düne kadar TCMB’ye neden faiz indirmiyorsun, faizcilere çalışıyorsun suçlamasının doğru adresi Merkez Bankası değil. Geçen hafta da yazmıştım. Öfkelenecek yere öfkelenmeyi cesaret edemeyen sermaye sahipleri, iş insanı örgütleri, ekonomistler, akademisyenler; öfkelendiklerinde kayba uğramayacaklarının garantili olduğu TCMB’ye bu öfkelerini boşaltırlar. Bizde de aynen öyle oldu.
TCMB’nin bu oranda bir indirim hazırlığı içerisinde olduğu son dönemlerde yaptığı agresif rezerv yaratma politikası ile az çok belliydi. Borsa İstanbul’daki kısmi heyecan da bu beklentiyi doğruluyordu. Yurt dışından ve içeriden gelen bazı seslerin, faiz indiriminin daha yumuşak olması yönündeki çağrılarını ise temsil ettikleri kurumların Türkiye’deki kolay kazançlarını kaybetmeme çabası olarak yorumluyorum.
KOBİ’ler krediye ulaşamazsa faiz indirimi tabelada kalır
Bütün bunlara rağmen hâlâ önemli sıkıntılar var. Merkez Bankasıi PPK metninde bunların bir kısmına değinmiş zaten. Bu faiz indiriminin kredi maliyetlerine yansıması 3 ila 6 ay arasında olacaktır. Ancak makro ihtiyati tedbirlerde bir gevşeme olmaması durumunda KOBİ’lerin krediye ulaşması yine çok mümkün olacak gibi gözükmüyor. Böyle bir durumda faiz indirimi ancak tabelada kalır. Merkez Bankası burada bir gevşemeye gidecek mi yoksa faiz indirimine rağmen sıkı kalmaya devam edecek mi göreceğiz. Özetle sadece politika faizinin iniyor olması tek başına çözüm değil.
Öte yandan, kredi aktarım mekanizmasının diğer bir kısmı ise beklenti yönetiminden oluşuyor. Merkez Bankası burayı yönetmekte çok zorlanıyor. Merkez Bankası tarafından açıklanan Haziran 2025 Sektörel Enflasyon Beklentileri raporuna göre hane halkının 12 ay sonrasına ilişkin (Haziran 2026) enflasyon beklentisi yüzde 53 iken, reel sektörün aynı dönem için beklentisi yüzde 39,8.
Burada temel etken TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon rakamlarının hem reel sektörü hem de hane halkını ikna etmekten çok uzak olması. Gerçekten de Haziran 2025 TÜFE verisine baktığımızda Giyim ve Ayakkabı Harcama Grubu’ndaki 1 yıllık fiyat artışını yüzde 14,47 gördüğümüzde zaten başka bir şeye bakmaya ihtiyaç hissetmiyor insan.
Son olarak Türkiye her türlü siyasi riske sahip. Bugün alınan faiz indirim kararının yarın içeriye yönelik bir siyasi hamle ile yeniden yükseltilmeyeceğinin bir garantisi yok.
Ülkenin en çok ihtiyacı olan şey huzur. Huzur olduğu zaman ekonomi bir şekilde yerine oturur.