Özgürlükler ülkesi diye adlandırılan Amerikan demokrasisinin temelleri atılırken kölelik, idealler ile çıkarlar arasında çözülemeyen bir düğüm haline geldi.
Kölelik konusu elbette ki “kurucu babaların” ilgi alanına giriyordu. Aslında devrimle beraber çok sayıda Amerikalı köleliğin kabul edilemez bir skandal olduğuna inanmaya başlamıştı. Henüz 1775 gibi erken bir tarihte Philadelphia’lı Quaker topluluğu ilk kölelik karşıtı derneği kurmuştu bile. Kölelik karşıtı sivil toplum örgütleri ilerleyen yıllarda çeşitli şehirlere yayılacaktı. Kendisi de hem melez hem de evlilik dışı bir çocuk olan ve Amerika’ya Batı Hint adalarından göçmen olarak gelmiş olan Hamilton muhtemelen kölelik karşıtlığında en tutarlı ve içten olanlarıydı. Hem çocukluğunu geçirdiği Nevis ve St. Croix adalarında siyahlarla yakından tanışmıştı –dolayısıyla koşullarını iyi biliyordu, hem de devrimci inançları itibariyle köleliği kabul edemeyecek bir pozisyondaydı. Muhtemelen kurucular içerisinde siyahlarla beyazların genetik eşitliğine ikna olmuş tek insan oydu. Mesela, Jefferson, köleliğe karşı olduğunu bildirmekle beraber, siyah ırkı beyazlardan aşağı görmeye devam ediyordu. Jefferson’un köleliğin kaldırılması için ısrarlı bir gayret göstermemesinin nedenleri şöyle özetlenebilir:
a) Önemli olan Britanya’dan ayrılan özgür beyazların devrimiydi ve onların tiranlığın pençesine, kral olsun olmasın, yeniden düşmemeleriydi.
b) Beyazların bir tür erdem arayışı içinde bu kurumu kaldırmaları esastı –köleliği moral açıdan yanlış görmeseler dahi.
c) Jefferson’un planına göre eğitilecek ve köle doğmuş ailelerinden ayrılarak Batı Afrika’ya gönderilecek köle çocuklarının yetiştirilmesi çeyrek yüzyıl sürecekti. Köleliği derhal kaldırmaya kalkışmak süreci zora sokabilirdi.
d) İki ırk bir arada yaşayamaz ve aralarında evlenemezdi. Ancak Israrlı gayret ifadesine dikkat etmek lazım çünkü Jefferson, 1788 Anayasası öncesinde, Articles of Confederation altında, birliğe kabul edilecek bütün eyaletlerde köleliğin kaldırılmasını isteyen bir yasa teklifi vermişti –Territorial Governance Act, 1784. Kongre kölelikle ilgili bölümü kabul etmedi. Jefferson’un önerdiği yasanın, eyaletlerin eşitliği ve soyluluk unvanlarının geçerli olmamasıyla ilgili maddeleriyse kabul edildi.
Hem etik pencereden hem de tipik olarak reel politikayı ve günün gerçeklerini gündeme getirecek şekilde, bağımsızlık savaşına katılacak siyahlara özgürlüklerini vermek fikri, bir başlangıç noktası olarak, ortalıkta dolaşıyordu. Sonuçta 5.000 kadar, çoğu savaş mevkilerine götürülmeksizin geri hizmette tutulan siyah Amerikalı İngilizlere karşı savaştı. Hatta insan yokluğundan Rhode Island eyaleti –komutanları hariç- 1778’de tümü siyahi bir birlik oluşturdu. Güney eyaletlerinin siyahları askere alma fikrinden ürktüklerini eklemek gerekir. Hem ideolojik açıdan siyahların askerlik yapabileceklerini kabul etmek onların aşağı ırk oldukları söylemiyle çatışacağı için hem de savaştan sonra siyah askerlerin tüfeklerini köle sahiplerine doğrultabilecekleri endişesiyle Güney bu fikri tutmadı. O kadar tutmadı ki, İngilizler South Carolina’yı tehdit edecek şekilde birliklerini güneye kaydırıp Ocak 1779’da Savannah ve Augusta’yı aldıklarında, General Washington’un yaverlerinden South Carolina’lı zengin bir köle sahibinin oğlu olan –ama inançları itibariyle köleliğe kesinlikle karşıdır- Albay John Laurens görevinden istifa edip kendi eyaletine yardım etmeye gittiğinde Güney onaylamadı. Onaylamadı çünkü Laurens tam teşekküllü siyahi birlikler kurmayı önermişti. Kongre’den gelen bazı desteklere rağmen, bu öneri South Carolina’da bloke edildi ve hayata geçemedi.
İşin ilginç tarafı şu ki, Amerikalılar zencilere orduya katılma çağrısı yapmakta tereddüt edince Britanya aynı çağrıyı yapmakta gecikmedi: Kraliyet ordusunda savaşacak siyahilere özgürlük vaat edildi. Bu vaat, paradoksal şekilde, tereddüt eden Güneyli köle sahiplerinin Amerikan devrimine katılmasını sağladı. Böylece Amerikan devrimcilerinin kölelik konusundaki zaten tutarsız olan ve içlerinden birçoğunu rahatsız eden pozisyonları iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Kölelik konusunda atılabilecek herhangi bir özgürleştirici adımın –köleliğin tümden kaldırılmasına varmasa bile- Güney eyaletlerinin devrimden kopmasına yol açacağı henüz savaş sürerken belli olmuştu.
Öte yandan, kölelik sadece güneye özgü değildi. Evet, kuzeyde toprak büyük tütün ve pamuk plantasyonları kurmak için uygun değildi; fakat arazilerin bakımından ev içi hizmete, balıkçılıktan çeşitli tamirat işlerine çok sayıda fonksiyon köleler tarafından yerine getiriliyordu. 1784’te Vermont, Rhode Island, Massachusetts, New Hampshire, Connecticut, Pennsylvania köleliği kaldırır veya sınırlarken New York ve New Jersey’de hala çok sayıda köle vardı. Başlangıçta bir Hollanda kolonisi olan New York’un –ilk adı New Amsterdam- zenginleri Rensselaer, Schuyler, Livingstone vb. ailelerin hem devrim öncesi hem de ev işlerinde ve malikânelerde çalışacak özgür beyaz işçi bulmanın zor olduğu devrim sonrası yıllarda köle sahibi olduklarından kuşku duyulmuyor. New York hanelerinin yaklaşık beşte biri ev içi köle kullanıyordu ve zenginlerin sayıları 20-30 arası değişen köleleri vardı. Mesela, Hamilton’un kayınpederi General Philip Schuyler’in 27 kölesi bulunuyordu. Sonuçta New York’ta kölelik 1827’de, Connecticut’taysa ancak 1848’de lağvedilmişti. Ancak kuzeydeki köle sayısı ve kölelerin yaşam koşulları tabii güney eyaletleriyle mukayese edilemez. Örneğin, Jefferson Bağımsızlık Bildirgesi’ni kaleme alırken eyaleti Virginia’da köleler nüfusun yüzde 40’ın oluşturuyordu. South Carolina’daysa köle sayısı beyazların sayısından fazlaydı.
Kurucular açısından da durum karışıktı. Hamilton köleliğe karşıydı fakat kayınpederinin köleleri vardı. John Adams’ın asla kölesi olmamıştı ve bazen kölelerin davalarını alıp onları savunmuştu. Abigail Adams gibi dikkatli bir gözlemci ve adı John Adams’la birlikte anılacak kadar siyaseti takip eden bir kadının Columbus City –bugünkü Washington D.C.- gözlemleri kölelik veya beyazların siyahilere üstünlüğü yönünde bir işaret vermiyor. Köleliğin ne kadar ekonomik etkinlikten uzak olduğunu gözlemlediği ilk satırlardan sonra, şehir dışına çıkar çıkmaz ormanın içinde pencere camları olmayan dağınık zenci kulübelerine, sonra da fakir beyazlara rastladıklarını yazıyor ve ekliyor: Düşük sınıftan beyazlar zencilerden bir derece düşük zekâ seviyesindeler, medeniyet/nezaket açısından ise on kademe aşağıdalar. Lakin kölelerin orduya alınmasına karşı çıkmakla kalmamış, Massachusetts’de köleliğin kaldırılması aleyhinde oy kullanmıştı. Politikacı olarak güneyin ayrılmasından çok çekindiği açıktır. Benjamin Franklin gençliğinde köle ticaretiyle uğraşmıştı ve son yıllarında da ev işlerinde kullanılan bir-iki kölesi vardı. Son yıllarına kadar kölelik sorunuyla ilgilenmemişti. Washington’un Mount Vernon’da 100 kadar kölesi vardı. Gerçi Washington köleliğe açıkça karşıydı: 1786’da yeni köle almamaya yemin etmiş ve vasiyetinde kölelerini özgür bırakmıştı. Hatta özgür kalan kölelerinin geçimi için bir miktar da para ayırmıştı.
En tutarsız durumda olan Jefferson idi: Monticello’da 200 kadar kölesi olan Jefferson’un Sally Hemings adında kölesi olan bir siyahi kadınla da ilişkisi vardı. Köleliğin kaldırılması için bazı öneriler hazırlayan Jefferson önce 16 yıllık bir geçiş dönemi önermiş, sonra kölelik meselesini zamana bırakmıştı. Özgür bıraktığı kölelerin sayısı çok azdı ve bunlar genelde Sally Hemings’in kardeşleri ve yakınlarıydı. 1776’da düşündüğü plan yeni kölelerin satın alınmasını yasaklamak ve eskileri ülkenin içlerinde toplayarak serbest bırakmak şeklindedir. Jefferson serbest bırakılan kölelerin beyazlarla birlikte yaşaması düşüncesini kabul edilemez bulur. John Adams ve Benjamin Franklin’in Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilk yazımından köleliğin kaldırılmasıyla ilgili bölümü çıkarttıklarını ve Jefferson’un kölelikten İngiltere Kralı III. George’u sorumlu tuttuğunu biliyoruz. Jefferson, hayatının sonuna doğru, 1826 yılında da köleliğe karşı olduğunu tekrarlayacaktı. Madison’un da –Washington gibi iyi davrandığı söylenen- 120 kadar kölesi vardı. Son yıllarında American Colonization Society üyesi olan Madison eski kölelerin serbest bırakılarak Afrika’ya gönderilmelerini savunmaya başlamıştı. Fakat kölelik karşıtlığını öne çıkarmak siyasi açıdan ne mensubu olduğu –kendisi de büyük plantasyon sahibi zengin bir aileden geliyordu- Virginia eyaletinde ne de Amerika genelindeki şöhreti açısından uygun görünmemişti.
Jefferson uzlaşısıyla 1800’den itibaren konu nadasa bırakıldı. Ancak ticaretin 20 sene sonra bitirileceği bildirilince öne çekilen taleple köle ithalatı hızla arttı. Yirmi yılda 200 yılda gelenden fazla köle getirildi. Asıl sorun tam da kölelik İngiltere tarafından da kaldırılır ve Batı Afrika’ya donanma gönderilirken büyümüş oldu. Afrika’dan son gemilere umulmadık bir hızla bindirilenlerle sayı çok arttı ve iç savaş olmadan çözülemez hale geldi.