İç barışını sağlamış, kurumlarını güçlendirmiş, ekonomisini şoklara karşı dirençli hale getirmiş ülkeler için her kriz gerçekten bir fırsata dönüşebilir.
Krizler konusunda en çok hatırlanan sözlerden biri İngiltere eski başbakanlarından Winston Churchill’e atfedilen “İyi bir krizi asla ziyan etmeyin” sözüdür. Gerçi bu ifadenin gerçekten Churchill’e ait olup olmadığı tartışmalıdır. Bu cümle Churchill’in ağzından çıkmamışsa bile genel anlamda onun liderlik anlayışına uygun bir sözdür.
Bu ifade, zor zamanlarda liderliğin önemini ve stratejik düşünmenin gerekliliğini vurgular. Aynı zamanda krizlerin yalnızca tehdit değil, yenilik ve değişim için birer fırsat olabileceğini savunur.
Benzer şekilde çok bilinen bir başka söz de ABD başkanlarından John F. Kennedy’ye atfedilir: “Çince yazıldığında, kriz kelimesi iki karakterden oluşur; biri tehlikeyi, diğeri fırsatı temsil eder.”
Gerçi bazıları Çince’de kriz kelimesini oluşturan sembollerin tehlike ve tehlikenin denge noktası ya da "kritik an" anlamına geldiğini söylüyorlar.
Yine de bu söylem, krizlerin sadece yıkım değil dönüşüm potansiyeli de taşıdığı düşüncesine işaret eder.
Nihayetinde hem Churchill hem de Kennedy büyük krizlerle mücadele etmiş liderlerdi. Onlara atfedilen bu sözlerin ortak mesajı aynıdır. Krizlerden yara alarak değil güçlenerek çıkmak da mümkündür.
Dimyat'a pirince giderken...
Bu tür veciz sözleri son zamanlarda, özellikle İsrail-İran krizinin savaşa dönüşmesinden sonra çok daha fazla duyar oldum. Bölgedeki önemli oyunculardan biri olarak Türkiye'nin pasif siyaset izlemek yerine daha aktif bir tutum almasını isteyenler var. Türkiye'nin doğru adımlar atarak bu krizden daha güçlenmiş bir pozisyonda çıkabileceğini öne sürenler var. Haklılar; krizlerden güçlenerek çıkabiliriz ama Türkiye’nin dış politika tecrübeleri, “krizi fırsata çevirmek” gibi kulağa hoş gelen söylemlerin kolayca ters tepebileceğini gösteriyor.
Bu noktada akla yıllar önceki Irak krizi geliyor.
Özal’ın “Bir koyup üç almak” sözüyle hatırlanan o dönem, beklentilerin aksine Türkiye’ye fırsattan çok sorun getirmişti. Benzer bir durum Suriye krizinde de yaşandı. Savaşlar ve istikrarsızlık sonucu oluşan güç boşlukları, Türkiye’ye yönelik tehditlerin yuvalanmasına ve büyümesine zemin hazırladı. Ülkemiz jeopolitik, ekonomik ve demografik açılardan ciddi sarsıntılara maruz kaldı. Göç dalgalarından artan enerji fiyatlarına kadar pek çok sorunla karşı karşıya kaldık. ABD ve Batı geçmişte olduğu gibi destek sözü verse ve zaman zaman yardımlar sağlasa da, bu tür krizlerin net etkisi Türkiye açısından çoğunlukla olumsuz oldu.
Krizi fırsata çevirebilmek için önce...
Bu nedenle, "Krizi fırsata çevirelim" türü popülist veya sloganvari söylemlere karşı temkinli olmakta fayda vardır. Krizler konusunda en doğru sözlerden biri Henry Ford’a aittir. Ford der ki; “Her kriz yeni bir başlangıçtır.” Ancak her başlangıcın iyi olacağına dair bir garanti yoktur. Bazı başlangıçlar, geçmişi aratabilir.
Burada önemli olan, ülkeyi kurumlarıyla, ekonomisiyle ve demokrasisiyle krizlere hazırlıklı hale getirebilmektir. Devlet kapasitesi, kurumsal güç, iç barış ve ekonomik dayanıklılık gibi yapısal faktörler belirleyici rol oynar. İç barışını sağlamış, kurumlarını güçlendirmiş, ekonomisini şoklara karşı dirençli hale getirmiş ülkeler için her kriz gerçekten bir fırsata dönüşebilir. Aksi halde, “krizi fırsata çevireceğiz” diye yola çıkıp, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” da mümkündür.