Mayıs 2023’te yayınlanan ‘Kömürün Ötesinde Milas’ başlıklı rapor, kömürden çıkışın teknik boyutlarının ötesine geçerek toplumsal yönlerini inceliyor. Rapor, ekolojik, sosyal, kamu sağlığı gibi alanlarda büyük bir yıkıma neden olan kömür madenleri ve kömürlü termik santrallerden, katılım, bölüşüm ve tanınma adaletini gözeten bir yeşil ekonomiye geçişle mümkün olduğunun altını çiziyor.
Raporda, kömürlü termik santrallerde ve kömür madenlerinde çalışmanın, kamu sağlığına ve çevreye verdiği zarar nedeniyle yöre halkı tarafından ancak belirtiliyor. Ancak bölgedeki maden ve santrallerin, yerel ekonomiyi kendine mahkum ettiği de vurgulanıyor; çünkü kömür yöre halkı için “yegane iş kaynağı olarak” ön plana çıkarılıyor. Öte yandan yöre halkına göre kömürden çıkış, kamu sağlığının geri kazanılmasının yanı sıra “tarımsal verimliliğin artması” ve “zeytin ve zeytinyağı üretimin geri gelmesi” anlamına geliyor.
Bugün Milas’ta üretilen 100 bin ton zeytinin beşte biri, katma değer sağlayacak bir ürün haline getirilmeden başka şehirlerdeki üreticilere satılıyor. Rapora göre, 20 bin ton zeytinin işlenmesi için 50 zeytin işleme, 15 zeytinyağı üretim ve 5 sabun-şampuan imalathanesi kurulabilir. Milas’ta kömür madenciliği sektöründe 800 kişinin istihdam edildiği göz önünde bulundurulduğunda, bu gibi iyi planlanmış yatırımlarla adil bir dönüşüm gerçekleştirilebileceği vurgulanıyor. Rapora göre, ‘bölgede kömürlü termik santrallere bir yıllık teşvik miktarının sadece bir sefer için zeytin ile ilgili tesislerin kurulmasına harcanması durumunda kömür madenlerinde istihdam edilenlerin neredeyse tamamına yeni, yeşil, iklim dostu ve insan onuruna yakışır işler yaratılması mümkün.’
Çalışmanın araştırmacısı ve yazarı, Dr. Baran Alp Uncu’nun değerlendirmeleri şöyle:
Kömür, yerel ekonomileri kendine bağımlı kılıyor
‘Kömür şirketlerinin bir bölgeye girerken ya da bulundukları bölgedeki faaliyetlerini genişletirken ileri sürdükleri iddiaların başında istihdam olanaklarını artırmak, dolayısıyla da gelirleri ve refah seviyesini yükseltmek geliyor. Ancak bu temeli olmayan, yanlış bir iddia. Zira, kömür madenleri bulunduğu bölgelerde ve çevresindeki geniş alanlarda geçimlik olanaklarını yok ediyor. Her şeyden önce, madenlerin sebep olduğu çok yönlü ve geniş ekolojik tahribat, halihazırda var olan tarım, hayvancılık ve diğer geleneksel ekonomik faaliyetlere devam edilememesine yol açıyor. Toprağın, havanın ve suyun, geri döndürülemeyecek biçimde kirletilmesi ve tahrip edilmesi, bu geleneksel faaliyetlerde yöre halkının gelirini artıracak gelişmelerin yaşanmasının da önünü tıkıyor. Bununla birlikte; Hindistan, Peru, Kolombiya, Güney Afrika gibi dünyanın birçok yerinde görüldüğü üzere, kömür madenleri, yerel ekonomileri kendine bağımlı kılıyor. Kurulan altyapı ve yapılan yatırımlar, büyük oranda kömür sektörüne yönelik olarak gerçekleşiyor. Bu da olası kömür bölgelerinde diğer ekonomik faaliyetlerin gelişimine izin vermiyor. Sonuç olarak, yerel halklar, hayatlarını sürdürebilmelerini sağlayacak başka işler bulamıyor; madenlerde sağlığı tehdit eden, kısa süreli, güvencesiz ve zor şartlara sahip işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Üstelik kömür cevherlerinin tükenip maden sahalarının sürekli olarak genişletilmesiyle bu durum giderek büyüyen alana yayılıyor. Kısacası kömür madenleri, yerel halkın ekonomik ve fiziksel olarak yerinden edilmesine, yoksullaşmasına, geçimliklerini kaybetmesine neden oluyor. Milas’ta ve İkizköy’de de durum böyle.”
Milas’ta katılımcılık esasına dayalı adil geçiş mümkün
“‘Milas, kömürden kurtulmanın birçok imkanını barındırıyor. Bunların başında, AB coğrafya işaretli olma özelliği taşıyan ve katma değeri yüksek zeytin ve zeytinyağı üretimi, organik tarım, şifalı ot yetiştiriciliği, -iklim değişikliğine uyumlu yeni yöntemler benimsendiği takdirde- arıcılık ve yeşil turizm geliyor. Bu alanlarda sosyal ve ekonomik adalet ilkelerine bağlı doğru planlamanın gerçekleştirilmesi, yatırımların yapılması ve üretim örgütlenme modellerinin geliştirilmesi gerekiyor. Katılımcılık esasına dayalı bir adil geçiş süreci hayata geçirildiği sürece, kömür sektörünün asılsız iddialarının aksine, yörede hem ekosistem ve iklim korunabilir hem de yöre halkı yeni, temiz ve insanlık onuruna yakışır işlerde çalışabilir.”