İşgücü piyasası kritik bir ikilemle karşı karşıya bulunuyor. YZ yalnızca otomasyon amacıyla mı kullanılacak, yoksa insan emeğini tamamlayan bir iş birliği aracı olarak mı?
Ford CEO’su Jim Farley diyor ki: “Yapay zekâ, ABD’deki tüm beyaz yakalıların yarısını işsiz bırakacak.” Bu söz, aslımda yalnızca geleceğe dair bir öngörü değil, aynı zamanda bugünün genç kuşaklarının karşı karşıya kaldığı tehdidin somut bir ifadesiydi.
Bu ifadeyi Ece Yıldırım’ın Gizmodo’daki makalesinde ilk okuduğumda, işgücünün geleceğinde bizi bekleyen dönüşümün boyutunu anlamaya çalıştım. Görünen o ki; yapay zekâ (YZ) artık yalnızca teknolojik bir yenilik değil, küresel işgücü piyasasında köklü bir dönüşümün tetikleyicisi olmuş. Henüz olmamışsa bile çok yakında öyle olacak.
Son dönemde okuduğum akademik araştırmalar, raporlar ve büyük şirket yöneticilerinin açıklamaları, özellikle genç mezunların geleceğinin belirsizliklerle dolu olduğunu gösteriyor.
Genç kuşak daha fazla risk altında
New York Fed’in nisan ayında yayımladığı rapora göre, 22-27 yaş arası üniversite mezunlarının işsizlik oranı pandemi sonrası en yüksek seviyeye ulaşmış. Üstelik genel işsizlik oranı ile aralarındaki fark 1990’dan bu yana görülmemiş düzeye çıkmış. Bu tablo kısmen ekonomik yavaşlamayla açıklanabilir, fakat asıl belirleyici etken YZ’nin basit görevleri üstlenerek giriş seviyesindeki işleri daraltması olmalı.
Bugün 22-27 yaş arasında olanların iş bulma sürecinde zorlanması tesadüf değil. Ford, Shopify ve Duolingo gibi dev şirketlerin yöneticileri, YZ’nin özellikle kariyerinin başındaki beyaz yakalılar için ciddi bir tehdit oluşturduğunu açıkça dile getiriyor. Hatta Anthropic’in geliştirdiği yapay zekâ asistanı, finans sektöründeki bir stajyerin üstlendiği görevlerin büyük kısmını eksiksiz yerine getirebiliyor.
Önümüzdeki çok yakın bir gelecekte yapay zekânın işe alım uzmanlarının yerini alabileceği söyleniyor. Bu öngörüler, ne yazıl ki, gençlerin kariyer basamaklarının hızla ellerinden kaydığını gösteriyor.
Kariyerinin başındaki gençlerin ızdırabı
Stanford Üniversitesi Dijital Ekonomi Laboratuvarı’ndan üç ekonomistin yaptığı araştırma ise bu tabloyu daha netleştiriyor: YZ’ye en fazla maruz kalan mesleklerde 22-25 yaş arası çalışanların istihdamı yüzde 13 oranında azalırken, aynı mesleklerde daha deneyimli çalışanlar büyük ölçüde korunuyor.
Yani en büyük kaybı, kariyerinin başındaki gençler yaşıyor.
Ece Yıldırım'ın makalesinde sohbet ettiği Cornell Üniversitesi profesörü John McCarthy'e göre bu dönüşüm çoktan başladı ve hızla ilerliyor. Eğer bu süreç kontrolsüz devam ederse, yeni mezunların oluşturduğu bir kuşak “kayıp nesil” haline gelebilir.
Giriş seviyesi işler, yalnızca iş hayatına adım atmak için değil, aynı zamanda deneyim kazanarak kariyer inşa etmek için kritik bir basamaktır. Bu basamağın ortadan kalkması, toplumsal ölçekte eşitsizlikleri derinleştirebilir.
Çözüm yolları
Peki, bu tabloyu değiştirmek mümkün mü? New York Üniversitesi’nden Robert Seamans, YZ’nin şirketlerde henüz sanıldığı kadar yaygın kullanılmadığını, bazı firmaların bu teknolojiyi bahane ederek işe alımları kısmış olabileceğini savunuyor. Bu görüş, umut verici bir ihtimal sunuyor. Ancak veriler, özellikle giriş seviyesinde YZ’nin etkisinin şimdiden hissedildiğini açıkça ortaya koyuyor.
Bu nedenle işgücü piyasası kritik bir ikilemle karşı karşıya bulunuyor. YZ yalnızca otomasyon amacıyla mı kullanılacak, yoksa insan emeğini tamamlayan bir iş birliği aracı olarak mı? Eğer yalnızca otomasyona yönelinirse genç kuşakların kariyer fırsatları hızla daralacak. Ancak YZ, üretkenliği artıran ve çalışanların yükünü hafifleten bir destek unsuru haline getirilebilirse, işgücü zinciri daha adil bir şekilde yeniden inşa edilebilir.
Kimine göre geleceğin iş dünyasında tamamen ortadan kalkacak mesleklerden çok, yeniden yapılandırılacak roller göreceğiz. Bu görüşün çok sayıda taraftarı var. Yargı, etik, yaratıcılık ve bağlamsal düşünme gerektiren alanlar önemini koruyacak. Benim de kişisel görüşüm buna yakın. Umarım sadece bir dilek ya da temenni değildir bu.
Bunun temenninin ötesine geçebilmesi için üniversitelerin öğrencilerini yalnızca bilgisayar bilimi değil, yapay zekâ destekli becerilerle donatması gerekiyor. Aynı zamanda hükümetler, eğitim kurumları ve özel sektörün ortak politika ve çözümler geliştirmesi şart.
Yapay zekânın işgücü üzerindeki etkileri hızla derinleşiyor. İlk bakışta umut kırıcı görünen tablo, doğru politikalarla yönetilirse yeni fırsatlara da kapı aralayabilir. Ancak bu süreç yalnızca teknoloji şirketlerinin değil, tüm toplumun ortak sorumluluğu altında. Aksi halde, yapay zekânın yükselişine denk gelen ilk nesil mezunlar, gerçekten de “kayıp kuşak” olma riskiyle karşı karşıya kalacak. Oysa onlar önceki kuşaklara göre çok daha fazla beceri, bilgi ve donanıma sahipler. Yazık olmasın bu gençlere…