Türkiye TL bazında mütevazı bir gelire sahipken, iç fiyat seviyesi TL bazında yüksek, dolar bazında çok yüksek.
Küçük karınca, kompozisyon ödevi olarak hayvanlar konusunu seçmiş. Önce tehlikeli hayvanları yazmış: İbibik kuşu, karıncayiyen ve kertenkele. Sonra da karıncalara hiçbir zararı dokunmayan, uysal, nazik hayvanları yazmış: Aslan, kaplan, kurt ve ayı. Yani hayatta her şey bakış açısına bağlıdır. Gelin TÜİK’in açıkladığı milli gelir rakamlarına farklı bir açıyla bakmaya ve Türkiye’deki pahalılığın nedenini (enflasyon değil) bulmaya çalışalım.
Aşağıdaki tabloda 2022’den Mart 2025’e kadar milli gelir verileri var. TÜİK’e göre 2022’de kişi başına gelirimiz 10.655 dolardı, 2024’te ise 15.463 dolara yükseldi. Olağanüstü bir artış.
Mart 2025’te kişi başı gelirimiz ne olmuş peki? TÜİK’in açıkladığı dolar bazlı verilerden son bir yılı toplarsak yaklaşık 1,5 trilyon dolar yapıyor. Bu rakamı 85,5 milyona bölersek kişi başına geliri 16.032 dolar olarak hesaplıyoruz.
Aralık 2022’den Mart 2025’e kadar olan 9 çeyreklik dönemde milli gelirimiz reel olarak TL bazda kümülatif yüzde 13,1 artmış. Aynı dönemde dolar bazında milli gelir yüzde 62; kişi başına gelir (dolar bazında) yüzde 51 artmış. TL bazında artış ılımlı ve normal ama dolar bazında milli gelir neredeyse patlayarak büyümüş. Neden? Çünkü bu dönemde enflasyon kümülatif yüzde 162 olurken, dolar kuru sadece yüzde 102 artmış. Demek ki Türkiye’de son iki yıldır Türk Lirası, mallar karşısında daha değersiz hale gelirken, dolar karşısında daha değerli hale gelmiş.
Sonuç olarak Türkiye TL bazında mütevazı bir gelire sahipken, iç fiyat seviyesi TL bazında yüksek, dolar bazında çok yüksek. Yine de büyük bir satın alma gücü oluşmuyor. “Geliri yüksek olmamasına karşın Türkiye neden pahalı? Bunu açıklamamız lazım, çünkü normalde uzun vadede gelirle fiyat uyumludur.
Marshall Lerner Koşulu ihracatta zayıf, ithalatta güçlü çalışıyor
Tam burada durup, size bir soru sorayım. Marshall Lerner Koşulu’nu duydunuz mu? Duymamış olabilirsiniz ama “TL reel olarak değer kazanınca ihracat azalır, ithalat artar” söylemini mutlaka duymuşsunuzdur. Bu söylemin gerçekleşmesi için Marshall Lerner Koşulu’nun gerçekleşmesi gerekir. O koşul nedir? Teknik ve sıkıcı bir tarife girmeyelim. Onun yerine çoğunlukla sanayi malı alıp satıyorsanız koşulun gerçekleştiğini söyleyelim. Türkiye için de ihracat tarafında oldukça zayıf, ithalat tarafında ise çok güçlü bir şekilde çalıştığını da ekleyelim.
Marshall ve Lerner yerel paranın değerlenmesinin etkisini incelerken, sadece dış ticaret alanına baktılar, çünkü yurtiçi üretimin sadece yerel parayla olacağını varsaydılar. Aslında etki sadece dış ticaret alanında değil, tüm ekonomide gerçekleşir. Her sektörde etki derecesi farklıdır. Bir sektörde dış girdi bağımlılığı ne kadar yüksekse, bu etki de o kadar güçlü hissedilir.
Peki dış girdi bağımlılığı oldukça yüksek olan ülkemizde TL dolara karşı reel olarak değer kazandığında ne oluyor? Tüm yurtiçi fiyatlar dolar bazında yükseliyor. Sadece ihracat değil, yurtiçinde üretim de zorlaşıyor, çünkü akaryakıt, işçilik ücreti gibi TL maliyetlerinizin dolar bazındaki değeri de yükseliyor.
Tekstil firmalarının neden Mısır’a taşındığını, zengin turistlerin bile Türkiye’yi neden pahalı bulmaya başladığını, yaklaşık 500 dolar olan asgari ücretle bir işçinin Türkiye’de neden geçinemediğini, (oysa Polonya, Bulgaristan, Mısır vb. ülkelerde geçinebileceğini) işçisine 500 dolar ödemek zorunda kalan iş insanının neden ihracatta rekabet edemediğini, Yunan adalarının neden Türkiye’nin yarı fiyatı olduğunu merak ediyor musunuz? Hepsinin yanıtı iç fiyat seviyesinin dolar bazında giderek yükselmesi. Yukarıdaki olguları açıklayan başka faktörler de var tabii ama ana neden bu.
Öyleyse üç soru daha: Cari işlemler açığı neden patlamıyor? Son dokuz çeyrekte dolar kuru enflasyon kadar artsaydı ne olurdu? Bu sorunu gidermek için ne yapmalıyız?
Bu da gelecek haftaki kompozisyonun konusu.