Oldukça eski ve de yıpranmış bir araba. Arabada bir etiket: “Entel inside”. Arabanın sahibi bilgisayarlardaki “Intel inside” yazısına nazire yapıyordu. Ve o mavi “Intel inside” etiketi Microsoft işletim sistemini kullanan bilgisayarlarda hep vardı ve var.
Intel’in öyküsü
Intel, 1968 yılında “yarı-iletkenlerin” (Semiconductors) iki öncüsü Robert Noyce ve Gordon Moore, tarafından kurulmuş. Robert Noyce, “microchip”in mucidi, Gordon Moore ise o meşhur “Moore yasası”nın yaratıcısıdır. Yasa der ki, “Çip (Chip) performansı, zaman içinde üssel (exponentially) olarak yükselecektir; her yıl ikiye katlanacaktır”. Noyce ve Moore, çalıştıkları Fairchild Semiconductor şirketinden ayrılırken yanlarına bir de Andy Grove’u almışlar.
Andy Grove, Rusların Macar kalkışmasını bastırmaları üzerine 1956 yılında Avusturya’ya oradan da A.B.D’ye kaçmış. Bir restauranda çalışmış hem de üniversitede okumuş; “City College of New York”tan kimya mühendisliğinde B.S. derecesini alarak mezun olmuş. Daha sonra University of California, Berkeley’den 1963 yılında yine kimya mühendisliğinde doktora derecesini. Mezuniyet sonrası ilk işi Fairchild Semiconductor Corporation’da araştırmacı olarak işe başlamış. Daha sonra Gordon E. Moore’un başkanlığı altında araştırma ve geliştirme bölümünde yardımcı başkan olarak görev almış. Noyce ve Moore şirket kurup Fairchild Semiconductor’dan ayrılınca yeni şirketin üçüncü çalışanı olmuş. Grove, Inteli’i Intel yapan efsanevi yöneticidir. Intel’de değişik yönetici koltuklarında görev yapmıştır: President (1979-97), CEO (1987–98), chairman (1997–2005). Silikon Vadisi’nin Babası olarak tanınır.
Intel’in ilk ürünü bellek çipidir. (Memory chip). Daha sonra Intel, mikro-işlemci (microprocessor) denen çipleri piyasaya sürdü. Bunlar hesaplamalar yapan mikro-işlemcilerdir. U.S hükümeti bu işlemcilerin ilk müşterisi olmuş. Ama bu işlemciler sonra günlük yaşamın ve üretimin her tarafına girmiştir.
Intel’in yaptığı 8080 mikro-işlemci, 1970’li yıllarda bilgisayar yapan firmalar ve amatörlerce çok benimsendi. Daha sonra IBM de bu işlemcisiyi bilgisayarlarında kullanmaya başladı.Bu, Intel için önemli bir kilometre-taşı idi.
Daha sonra Microsoft, yazılımlarını Intel işlemcileri üstünde çalışmak üzere hazırlamaya başladı (1985). Çok geniş bir kullanım alanında yazılım olarak Wi̇ndows ve donanım olarak da Intel ikilisi, “Wintel Çağı”nı (Wintel Era) yarattı. Intel, 1990’lı ve 2000’li yıllarda yarı iletken ve bilgisayar endüstrisine egemendi. Ancak Andy Grove’dan sonra Intel elektronik dünyasındaki yeni dalgayı yakalayamadı.
Intel’in ilk kaçırdığı tren, iPhone ile olmuş. Zamanın CEO’su Paul Otellini, ilk iPhone modeline işlemci için Intel’e gelen Apple’ın önerdiği fiyatı düşük bulmuş. Otellini, döneminin sonunda verdiği bir demeçte şöyle demiş: “Eğer Apple’ın teklifini kabul etseydik, bugün çok farklı bir dünyada olurduk.” Intel yapay zekada kullanılan, ısmarlama yapılan (Tailor-made) çip işinde de pazarın gerisinde kalmış. Liderliği Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC), Samsung, ve Nvidia’ya kaptırmış. Son beş yılda Intel hisseleri yarıdan fazla değer kaybetmiş.
Şirketi yoluna koysun diye en son Intel, Mart ayında CEO olarak Lip-Bu Tan’u başa getirmiş. Tan, U.S. vatandaşı. Malezya’da doğmuş. Singapur’daki Nanyang Üniversitesi’den fizik dalında lisans derecesi var. Sonra USA’de San Fransico Universitesi’nden iş yönetimi konusunda master derecesi almış. Walden International diye bir “Risk sermayesi” (venture capital) şirketi kurmuş. Şirketi, Çin’deki yarı-iletken işi yapan, yeni başlamış (Star-up) firmalara yatırım işleri ile uğraşan başarılı bir şirket olmuş.
Tan, başa geçince Intel için planını yapmış. Bu plana göre 25.000 çalışanını işten çıkaracak, yeni bir yapay zeka stratejisi geliştirecek ve Intel’in çip yapımı teknolojisini yeni müşteriler bularak ileriye taşıyacak. Ancak Tan’ın atanmasından henüz beş ay geçmişken Başkan Trump’ın saldırısı ile olay başladı. Trump sosyal medya mesajlarında, Lip-Bu Tan’ın Çin ile problematik ilişkileri olduğunu, Çin ordusu ile ilişkili Çin firmalarına yatırım yaptığını belirtti. Hemen istifa etmesi gerektiğini söyledi. Halbuki Amerikalıların Çin firmalarına yatırım yapması yasa dışı değildi. Trump, “Bu problemin başka türlü çözümü yok” dedi. Ama çözüm bulundu: USA, 8,9 milyar dolar karşılığı Intel’in yaklaşık %10 hissesine sahip oldu; böylece devlet en büyük hissedar oldu. Yönetim kuruluna devletten bir atama yok ama devlet Intel’in stratejik kararlarını etkileyecektir. Lip-Bu Tan, istifa etmesi istenirken verdiği kefaretle paçayı kurtardı ve “Çok saygıdeğer bir CEO” (Highly Respected CEO) olarak Trump tarafından övüldü. Böylece Çin ile olduğu iddia edilen “çelişkili ilişkisi” bir anda unutuldu.
Yorum
Bu olayda iki noktaya değineceğim. Birincisi, Intel’in durumu. Bir zamanlar Silikon Vadisi’nin sancak gemisi olan bir şirket nasıl oluyor da bu duruma düşüyor? Hızlı değişen dünyada geçmişin başarısına yaslanıp değişim yönünü kestiremezseniz kaçınılmaz son bu oluyor.
İkinci nokta Trump vakası. Trump bu tür müdahalelerin süreceğini belirtmiş. Bu müdahale diğer teknoloji firmalarını da kaygılandırıyormuş. Acaba bize sıra ne zaman gelecek diye endişeleniyorlarmış. Öyle anlaşılıyor ki, Trump her yere girecek, “Trump inside” ibaresi çok işte ve yerde görüleceğe benzer.
Yalnız Amerikan halkı değil, tüm dünya hemen hemen her gün Trump’ın bir acayip eylemi ile karşılaşıyor. Trump, elindeki gücün sınırlarını da zorlayarak onu hoyratça kullanıyor. Bu eylem dahil, tüm diğer eylemlerinin sonucu uzun sürede ortaya çıkacak. Ve onu seçen Amerikalılar uzun dönemde anlayacak neyin ne olduğunu. Ne demişler? “Tozlar yatışınca anlarsınız, ata mı biniyordunuz, eşeğe mi?”.