Elbette bir oyun dünyayı kurtarmaz. Ama dünyayı kurtarmak için gerekli olan hayal gücünü tetikleyebilir. Amerikalı oyun tasarımcısı Matt Leacock’un iklim değişikliğini konu alan oyunu Daybreak, iklim krizini bireysel tercihlerden çıkarıp kolektif bir sorumluluk haline getiriyor. Oyunun bize hatırlattığı tek bir gerçek var: Bu masadan kalkarken herkesin aynı kaderi paylaşacağı: Ya birlikte kazanacağız. Ya da hep birlikte kaybedeceğiz…
İklim krizine çözüm arayışları, çoğu zaman akademik raporlar, hükümetlerarası müzakereler ve karmaşık teknolojik tartışmalar arasında sıkışıp kalıyor. Ancak Amerikalı oyun tasarımcısı Matt Leacock, meseleyi bambaşka bir yerden ele alıyor: Bir oyun üzerinden.
Leacock’un “Pandemic” ile tüm dünyada tanınan oyun tasarımcılığı kariyeri, şimdi iklim değişikliğini konu alan yeni oyunu Daybreak ile farklı bir boyut kazanıyor.
New Hampshire Public Radio’nun çevre odaklı podcast serisi Outside/In, geçtiğimiz günlerde yayınladığı bölümünde bu sıra dışı oyunu mercek altına aldı. “İklim krizini 60-90 dakikada nasıl çözeriz?” başlıklı programda Leacock, oyunun hem doğuş hikâyesini hem de amacını anlattı.
Eğitmek değil, oynatmak Leacock, oyunu tasarlarken temel kaygısının didaktik bir tuzağa düşmemek olduğunu vurguluyor: “Eğer bu oyunu eğitim amaçlı bir materyal olarak satsaydık, insanlar kaçardı. Öncelikli hedefimiz eğlenceli bir deneyim sunmaktı.”
Ortak tasarımcı Matteo Menapace ile birlikte yola çıkan Leacock, iklim değişikliğini oyunlaştırırken en çok zorlandıkları noktanın, karmaşık bilimsel gerçekleri basit ama inandırıcı kurallara dönüştürmek olduğunu söylüyor. Daybreak’in çıkış noktası da bu: Oyunculara, sistemsel çözümler üzerine düşünme imkânı sunmak ama bunu yaparken eğlenceden taviz vermemek.
Kurallar basit, kriz büyük
Daybreak, 1 ila 4 oyuncu için tasarlanmış ve ortalama 60 ila 90 dakika sürüyor. Oyuncular Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Avrupa veya “Dünyanın Geri Kalanı” gibi güç bloklarını temsil ediyor. Amaç, karbon salımlarını hızla azaltarak iklim krizinin kritik eşiği olan 2 derecenin altında kalmak. Oyunda teknoloji yatırımları, yenilenebilir enerji çözümleri ve toplumsal direnç geliştirme gibi farklı stratejiler uygulanabiliyor. Ancak her turda çekilen “kriz kartları” oyun masasına tıpkı gerçek dünyadaki gibi belirsizlik ve baskı ekliyor… Bunların başında sel felaketleri, kuraklık, sosyal huzursuzluk geliyor.
Kolektif hareket etmeden kazanamayız
Oyun, ya hep beraber kazanmayı ya da hep beraber kaybetmeyi öngörüyor. Podcast’in dikkat çeken yönlerinden biri de, oyunu test eden oyuncuların yorumları. Bir katılımcı şu cümleyi kuruyor: “Çoğu zaman kazanamayacağımızı hissediyorum.”
Bu duygu aslında oyunun en güçlü yanlarından biri. Çünkü gerçek dünyada da iklim mücadelesi çoğu zaman umutsuzluk ve çaresizlikle gölgeleniyor. Daybreak, bu duyguyu bire bir yaşatırken aynı zamanda “kolektif hareket etmeden başaramayız” gerçeğini oyun masasına taşıyor.
Umut ve eleştiri
Daybreak piyasaya çıktıktan sonra hem oyun severlerin hem de bilim insanlarının ilgisini çekti. Kimi eleştirmenler oyunun fazla iyimser bir tablo çizdiğini, küresel güç dengelerini basitleştirdiğini söylüyor. Ancak birçok iklim bilimci, oyunun sistem düşüncesini öğretmekte değerli bir araç olduğuna dikkat çekiyor. Bir iklim bilimcisinin değerlendirmesi ise oldukça çarpıcı: “Bu oyun dünyayı değiştirmeyecek, ama dünyayı bu oyun sayesinde biraz daha iyi anlayabiliriz.”
Leacock da oyunun asıl başarısını burada görüyor: Oyun, bireysel çözümlere sıkışmadan, küresel ölçekte sistemsel adımları tartıştırıyor. Sonuçta Daybreak mucizevi bir reçete sunmuyor. İklim krizine 60 ya da 90 dakikada çözüm bulmak elbette mümkün değil. Ancak Daybreak, bu devasa sorunu daha anlaşılır, daha tartışılabilir ve daha paylaşılabilir bir zemine çekiyor.
Türkiye’nin Daybreak’i
Türkiye bugün, enerji politikasında iki farklı kartı aynı anda masaya koyuyor. Bir yanda hızla artan güneş ve rüzgâr yatırımları, öte yanda hâlâ sürdürülen kömür destekleri. Daybreak’in kural kitabına göre bu bir strateji hatası. Yani, bir yandan çözüm üretirken, diğer yandan yeni risk kartları çekmek…
Daybreak’te olduğu gibi, dünyada da geciken her hamle oyunun kaybedilmesi anlamına gelebilir. Oysa Türkiye’nin genç nüfusu, teknoloji kapasitesi ve girişimcilik ruhu oyunun en güçlü kartları. Eğer doğru stratejiyle oynarsak, kazanmakla kalmayız, masanın kurallarını değiştiren ülkelerden biri olabiliriz. Ama bunun için “fosil destek” kartını elden çıkarmak ve emisyon ticaret sistemini işletmek gerekiyor.
Bu oyunda bireysel başarı yok
Bir oyun dünyayı kurtarmaz. Ama dünyayı kurtarmak için gerekli olan hayal gücünü tetikleyebilir. Ve bugün, iklim krizinin tam ortasında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey de bu: Hayal gücü. Daybreak’in en kritik katkısı, iklim krizinin kolektif doğasını görünür kılması. Bu oyunda bireysel başarı yok; herkes ya birlikte kazanıyor ya da birlikte kaybediyor. Bu basit kural, aslında Paris Anlaşması’nın ruhunu yansıtıyor: Her ülke tek başına çabalasa da, küresel işbirliği olmadan hedefe ulaşılamaz. Öte yandan, oyunun eleştirildiği nokta da burada gizli. Gerçek dünya, masa oyunundan çok daha karmaşık. Küresel enerji yatırımlarını yöneten çıkar grupları, jeopolitik hesaplarla şekillenen politikalar ve sosyal eşitsizlikler, Daybreak’teki kadar şeffaf ve çözülebilir değil. Ancak yine de oyun, umut kurgusu yaratıyor. Bu da aslında çok önemli, çünkü iklim krizinde en büyük risklerden biri, toplumların umutsuzlukla felce uğraması. Eğer Daybreak birkaç oyuncuya bile “birlikte hareket edersek mümkün” duygusunu aşılayabilirse, işlevini yerine getirmiş demektir.