2025, piyasalar açısından tüm enteresanlığı ile şekillenmeye devam ediyor. Bunu söylerken yurt içi ve dışı varlıkları hem ayırabiliyoruz hem ayıramıyoruz. Ayırıyoruz; hikayedeki başlıklar tamamen birbirinden farklı. Ayıramıyoruz; volatilite her yerde.
ABD’de değişen siyasi düzenin genel kabul görmüş siyasetçi davranışlarından farklı davranacağı gerçeğinin geç de olsa somut adımlarla birlikte anlaşılması, yurt dışı varlıklar açısından yılın ilk şok fiyatlaması oldu. Devamında ise bitmek bilmeyen ticaret başlıkları etrafındaki salınım ve yüksek volatilite, fiyatlamaları kestirmeyi güçleştirdi.
Yurt içi işlemlerde, Mart’ın ikinci yarısında başlayan yüksek volatilite destekli zayıflık, varlık sınıflarına dair yıl başlangıcında yapılan hesap kitapta içinden çıkılmaz bir noktaya gelinmesine neden oldu. Mecburen, yeniden yükseliş trendi içerisine giren ve görünen o ki yıl ortalamasında yüksek kalmaya devam edecek olan alternatif getiri meselesi, masadaki ciddiyet ve ağırlığı ile mevcudiyetini koruyor. Doğal olarak da orta ve uzun vadeli yatırım perspektifinde hareket etme arzusunda olan yatırımcı kesimi hem zorlanıyor hem de psikoloji ve getiri başlıkları arasında sıkışıp kalıyor. Gerçekten çok zor zamanlar. Özellikle de mevcut maliyet ve getiri ortamının yarattığı psikolojik baskı altında portföy şekillendirmesi ve bunu farklı senaryolara bağlama noktasında.
Yeni haftada yerel varlıklara dair en önemli konuşma başlığı, perşembe günü gerçekleştirilecek olan PPK toplantısı üzerinden şekilleniyor. Konu, değişmeyen şekilde, faiz. Yıl başlangıcında konuştuğumuz ‘patika’ ve ‘indirim boyutundan’ bir süredir ‘bir sonraki hamlenin ne olacağı-zamanlama-adım boyutu’ üçgeninde sıkışık şekilde hareket ediyoruz. Bu sıkışmanın içinde tüm başlıklardan biraz biraz var.
Şimdilerde reel kesim tarafından çok daha yüksek sesle TCMB’ye yönelik faiz indirimi taleplerini takip ediyoruz. Gerekçe basit ve kısmen de anlaşılır: finansman giderlerindeki artış ve çalışma sermayelerinde bitmek bilmeyen ihtiyaç. Kaçırılan ve çoğunlukla hepimizin göz ardı ettiği nokta ise konuştuğumuz başlıkların bugüne ait gibi görünse de uzun yılların değişmeyen sorunları olduğu. Düşük özsermaye-yüksek borçlanma ve paralelinde kaldıraç ile çalışmaya alışmış özel sektör çoğunluğu -istisnaları ayırarak- belirli sıkılaşma döngülerinde, bilhassa bu döngülerin zaman aralığı olarak uzun sürenlerinde, bahse konu problemlerle karşılaşma frekansında artış yaşıyor. Bardağın diğer tarafında ise son 4-5 yılda genel enflasyon düzeyindeki artışın para ve maliye politikasında sıkılaşma cevabı ile karşılaşmadan Mayıs 2023’e dek devam etmesi, bunun sürdürülemez boyuta ulaşması ve gösterilen tepki mekanizmasının gecikmeli yan etkileri yer alıyor. Bugün, enflasyonla mücadelede gelinen nokta, maalesef her kesim için aynı çıktılara işaret etmiyor. Bu, gayet normal; tıpkı yükseliş döngüsünde farklı enflasyon baskılarının hissedilmesi ve yükün eşit taşınmamasında olduğu gibi.
Bir süredir bu köşe nezdinde paylaştığımız ana düşünce, politika sinyali açısından fonlamanın kompozisyonu ve maliyetine odaklanmak. Nitekim TCMB yönetimi, son 1 haftada haftalık repodan yaptığı fonlamaya yeniden başlarken, kademeli şekilde fonlamanın maliyetini de %46’ya çekti. Her ne kadar TLREF aynı ölçekte eşlik etmese de o da geriledi. Yani, sürecin ilk aşamasına başlandı ve beklenen sonuçlar ortaya çıkıyor. O nedenle sadece politika faizine odaklanmak tek başına bakıldığında hatalı değerlendirmelere neden olabilir. Şu anda maliyet açısından faiz inmiş midir sorusunun yanıtı bellidir: Evet. Ancak, verdiği memnuniyet ve beklentileri karşılaması aynı değildir, zaman alacaktır, doğaldır.
Belki PPK katılımcıları politika faizini de aşağı çekme kararı alabilirler. Bunu kestirmek kolay değil. Ancak, aynı anda farklı birçok başlık odaklı ilerleyecekleri şüphesizdir. Ne gibi? Dolarizasyon eğiliminin geldiği noktadan jeopolitik riskler ve yansımalarına dek. Ortadoğu, uzun süredir sıcak, haddinden fazla sıcak. Son gelişmeler, petrol fiyatlarını yeniden >70$ noktasına taşıdı ve değişen risk parametrelerinin ne ölçek ve sürede devam edeceğini değerlendirmek son derece zor. Bunun için temkin, bir süre daha ön planda yer alabilir. Yürürlükteki dezenflasyon sürecinin sekteye uğramadan, bir şekilde, %30’lu psikolojik algı bölgesinin aşağısına taşınması ya da yakınsaması, hem 2026 ve sonrası için hem de 2 yıldır katlanılan maliyet baskısının heba olmaması için kritik önemde yer alıyor.